Kafkas J Med Sci: 1 (1)
Cilt: 1  Sayı: 1 - 2011
Özetleri Gizle | << Geri
ORIJINAL ARAŞTIRMA MAKALESI
1.
İntrapartum Amniyos Sıvısı İndeksinin Perinatal Sonuçlarla İlişkisi
The Relation of Intrapartum Amniotic Fluid Index to Perinatal Outcomes
Kahraman Ülker, İsa Aykut Özdemir
doi: 10.5505/kjms.2011.32042  Sayfalar 1 - 7
AMAÇ: Miadında gebelerde azalmıș amniyos sıvısı indeksini intrapartum
ve perinatal sonuçlarla ilișkilendirerek derecelendirmek ve
sınıflamak
YÖNTEM: Miadındaki gebeler (n=700) amniyos sıvısı indeksi (ASI)
gruplarının 1) 3cm≤ASI; 2) 3cm<ASI≤ 5cm; 3) 5cm<ASI≤8cm and
4) 8<ASI≤24 cm olmasına göre incelendiler. Demografik, muayene
ve ultrasonografi bulguları ve perinatal sonuçlar analiz edildi.
BULGULAR: ASI ilerleyen gebelik haftasıyla birlikte azaldı. ASI
azalmasının șiddetlenmesi Sezaryen doğum, amniyos sıvısında
mekonyum, fetal kalp hızı traselerinde anormal bulgu, fetal distress
ve miad așımı oranlarının artıșlarıyla güçlü korelasyonlar gösterdi.
Demografik bulgular ve bașlangıç servikal muayene bulgularıyla
ASI arasında ilișki saptanmadı.
SONUÇ: Düșük riskli gebelerde amniyos sıvısı hacminin azalması,
gebelik yașına bağlı ya da bağımsız, patolojik fetal kalp hızı bulguları,
fetal distress tanısı ve fetal distress tanılı sezaryen doğum
oranlarını arttırır. ASI≤3cm olduğunda 1. dakika Apgar skoru da
olumsuz etkilenir.
AIM: To gradate and classify the severity of decreased amniotic
fl uid index (AFI) in term parturients in relation with intrapartum and
perinatal outcomes.
METHODS: Term parturients (n=700) with intact amniotic membranes
were studied in four amniotic fl uid index (AFI) groups: 1)
3cm≤AFI; 2) 3cm<AFI≤ 5cm; 3) 5cm<AFI≤8cm and 4) 8<AFI≤24
cm. Demographic, physical and ultrasonographic fi ndings and
perinatal outcomes were analyzed.
RESULTS: AFI decreased by the advancing gestational age.
Advancing severity of the decreased AFI levels correlated strongly
with the increased rates of cesarean birth, meconium in the amniotic
fl uid, abnormal fetal hearth rate trace fi ndings, fetal distress
and the post date pregnancies. The demographics and the initial
cervical examinations were unrelated with the AFI measurements.
CONCLUSION: In low risk pregnancies advancing severity of the
decrease in amniotic fl uid volume, gestational age dependent or
not, increases the ratios of pathological fetal hearth rate trace
changes, diagnosis of fetal distress and the fetal distress indications
which lead to cesarean deliveries. The AFI of ≤3cm influences
negatively the 1st minute Apgar score.

TAM DERGI
2.
Kafkas Tıp Bilimleri Dergisi 2011; 1(1): 1-46.
Kafkas Journal of Medical Sciences 2011; 1(1): 1-46.
Bahattin Balcı
Sayfalar 1 - 46
Makale Özeti | Tam Metin PDF

ORIJINAL ARAŞTIRMA MAKALESI
3.
Çocukluk çağı akut gastroenteritlerinde patojen ayırt edilme oranının tedavi bașarısıyla ilișkisi
The ratio of pathogenic agent isolation in childhood gastroenteritis and its relevance to success in therapy
Öznur Küçük, Ayşe Yeşim Göçmen, Mehmet Balcı
doi: 10.5505/kjms.2011.10820  Sayfalar 8 - 12
AMAÇ: Bu çalıșmanın amacı; ikinci basamak sağlık merkezinde
çocukluk çağı gastroenteritlerine güncel yaklașımı ve sağaltım kalitesini
araștırmaktır.
YÖNTEM: 1 Ocak-1 Ekim 2010 tarihleri arasında gastroenterit tanısı
alan çocuklar yaș, cinsiyet, bașvuru ayı, laboratuvar bulguları, sıvı replasmanı ve hastaneye yatıș parametrelerinin incelenmesi yoluyla
geriye dönük olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Çalıșmada 216 (%58) erkek ve 156 (%42) kız çocuk
yer aldı. Çocukların ortalama yașları 3,7±0,7’iydi (3 ay ile 16 yaș
arası) ve 281 çocuk (%75) 5 yașından küçüktü. En sık bașvuru
mayıs ayında görüldü (%17). Olguların 308’inde (%83) gaita incelemesi
normal, 5’inde (%1) Entamoeba hystolytica ve 59’unda
(%16) lökosit tespit edildi. Gaita kültüründe patojen etken üremedi.
Gaita’da Lateks aglütinasyon testi ile Rotavirus 15 (%4) çocukta
saptandı. Hastaların 65’inde (%17) dehidratasyon saptandı ve sıvı
tedavisi bașlandı. Bunlardan 7’si (%2) hastaneye yatırılarak tedavi
edildi. İshale bağlı çocuk ölümü gözlenmedi. Yatıș süreleri ortalama
4±1 gündü. Hiç bir hastada antibiyotik kullanılmadı.
SONUÇ: İkinci basamak sağlık merkezi koșullarında akut ishalde
sorumlu patojeni ayırt etme oranı çok düșüktür. Buna karșın erken
ve uygun sıvı replasmanı mortaliteyi önlemede yinede çok
bașarılıdır.
OBJECTIVE: To evaluate the current approach and management
quality of childhood gastroenteritis in a secondary health center
setting.
METHODS: Children diagnosed with gastroenteritis
between January 1st and October 1st of 2010 were evaluated
retrospectively by analysis of the parameters of age, gender,
month of admission, laboratory fi ndings, hydration therapy and
hospitalization.
RESULTS: The study included 216 boys (58%) and 156 girls
(42%). The mean age of the children (n=372) was 3.7 ± 0.7 years
(3 months – 16 years). There were 281 children below 5 years
of age. Hospital admission frequency was highest in May (17%).
Microscopic examinations of the stools were reported as normal,
containing leucocytes and containing Entamoeba histolytica
trophozytes in 308 (83%), 59 (16%) and 5 (1%) of the children,
respectively. Stool cultures did not yield pathogenic microorganisms.
Rotavirus was detected in 15 (4%) samples. Dehydration was
diagnosed in 65 (17 %) children and IV fl uid therapy was initiated.
A total of 7 (2%) children were hospitalized. There was no child
death caused by the diarrhoea. Mean hospital stay was 4±1 days.
Antibiotic treatment was not prescribed in any of the patients.
CONCLUSION: The ratio of isolation of the pathogenic agent of
acute viral diarrhoeas is very low in secondary health center settings.
Despite the fact, early and proper fl uid replacement therapy
is still very effective to prevent mortality.

4.
Mastoidektomi Sırasında Karşılaşılan Anatomik Varyasyonlar
Anatomical variations during mastoidectomy
Zeliha Kapusuz, Öner Sakallıoglu, Sertaç Düzer, Levent Saydam
doi: 10.5505/kjms.2011.33042  Sayfalar 13 - 15
Amaç;
Mastoidektomi sırasında karşılaşılan anatomik varyasyonları değerlendirerek daha etkin bir mastoidektomi ile hastaya daha faydalı olabilmek.
Metod;
Ocak 2008 ve şubat 2010 tarihleri arasında mastoidektomi yapılan 297 hastanın ameliyat bilgileri retrospektif olarak incelendi.
Bulgular;
Hastalardan 8(%2.6) tanesinde korner septumu nedeniyle antruma ulaşılmakta zorluk çekilmişti, 3(%1) tanesinde fasial sinir timpanik segmentte açıklık vardı ve fasiyal sinir daha fazla risk altındaydı,4(%1.3) hastada tegmen timpanideki dehissans nedeniyle dura açıktaydı ve 3(%1) hastada da dura aşağı yerleşimliydi mastedektomide üst sınırda daha fazla dikkat gerektiriyordu, 3(%1) hastada da sigmoid ven anteriosüperiorda yerleşimli olduğu için sigmoid ven mastoidektomiyi zorlaştırıyordu.
Sonuç;
Mastoiektomi kemikteki anotomik anomaliler ortalama %1-2.6 arasındadır. Operasyon sırasında anatomik anomaliler açısından da dikkatli olmak ameliyat sırasındaki başarımızı artıracaktır.
AMAÇ: Mastoidektomi sırasında karșılașılan anatomik varyasyonları
değerlendirerek daha etkin bir mastoidektomi ile hastaya daha
faydalı olabilmek.
YÖNTEM: Ocak 2008 ve Șubat 2010 tarihleri arasında mastoidektomi
yapılan 297 hastanın ameliyat bilgileri retrospektif olarak
incelendi.
BULGULAR: Hastalardan 8 (%2,6) tanesinde korner septumu
nedeniyle antruma ulașılmakta zorluk çekilmiști, 3 (%1) tanesinde
fasial sinir timpanik segmentte açıklık vardı ve fasiyal sinir
daha fazla risk altındaydı, 4 (%1,3) hastada tegmen timpanideki dehisans nedeniyle dura açıktaydı ve 3 (%1) hastada da dura
așağı yerleșimliydi mastedektomide üst sınırda daha fazla dikkat
gerektiriyordu, 3 (%1) hastada da sigmoid ven anteriosüperiorda
yerleșimli olduğu için sigmoid ven mastoidektomiyi zorlaștırıyordu.
SONUÇ: Mastoidektomi kemikteki anotomik anomaliler ortalama
%1–2,6 arasındadır. Operasyon sırasında anatomik anomaliler
açısından da dikkatli olmak ameliyat sırasındaki bașarımızı
artıracaktır.

5.
Hayvancılıkla uğraşan bireylerin bruselloza ilişkin bilgi ve uygulamaları
Brucellosis related knowledge and practices of animal breeding people
Yeliz Akkuş, Gülnaz Karatay, Aliye Gülmez
doi: 10.5505/kjms.2011.14633  Sayfalar 16 - 20
AMAÇ: Bu çalıșma Kars IV No’lu Sağlık Ocağı bölgesinde yașayan
ve hayvancılıkla uğrașan bireylerin bruselloza ilișkin bilgi ve uygulamalarının
değerlendirilmesi amacıyla yapılmıștır.
YÖNTEM: Tanımlayıcı tipteki bu çalıșmada Mayıs-Haziran 2010
tarihleri arasında 97 katılımcı yer aldı. Araștırmanın verileri yapılandırılmıș
soru formu kullanılarak yüz yüze görüșme tekniği ile toplandı.
Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 11,5 istatistik programı
kullanıldı.
BULGULAR: Çalıșmaya katılan bireylerin incelenmesinde;
%84’ünün çiğ sütten beyaz peynir yaptığı, %19’unun peyniri
taze olarak tükettiği, %66’sının tereyağını çiğ kaymaktan yaptığı, %66’sının bruselloz hastalığını duyduğu, %35’inin hayvanında yavru
atma, %32’sinde ise ölü doğum olduğu ve %4 katılımcının daha
önce bruselloz hakkında bilgi aldığı belirlendi.
SONUÇ: Bruselloz, Kars’ta hayvancılıkla uğrașanlar arasında iyi
bilinen bir hastalık değildir. Brusellozun eradikasyonu için özellikle
hastalığın yayılımı ve önlenmesi ile ilgili eğitimlerin yaygınlaștırılması
gereklidir.
AIM: The aim of this study was to evaluate the brucellosis related
knowledge and attitude of animal breeding people live in the region
of number IV. Primary Health Care Center of Kars.
METHODS: Between May and June 2010, there were 97 participants
involved in this descriptive study. The data were gathered
by using a structured questionnaire that was fi lled during face to
face interview. Data were evaluated by using SPSS 11.5 statistics
program.
RESULTS: The analyses of the study population showed that 84%
of the participants were making fresh cheese from raw milk, 19%
were consuming cheese as fresh, 66% were making raw butter
from raw cream, 66% had previous knowledge of brucellosis, 35%
had animals which had thrown kittens, 32% had animals with stillbirth,
and 4% were previously informed about brucellosis.
CONCLUSION: Brucellosis is not a well-known disease among
animal breeding people in Kars. In order to eradicate brucellosis,
generalized education programs particularly dealing with the disease
spread and prevention are needed.

6.
Rektosigmoidoskopi: 295 Olgunun Retrospektif Değerlendirilmesi
Rectosigmoidoscopy: Retrospective Evaluation of 295 Cases
Fatin Rüştü Polat
doi: 10.5505/kjms.2011.80299  Sayfalar 21 - 24
AMAÇ: Bu çalıșmada hematokezya, distansiyon, kilo kaybı, anemi
nedeniyle rektosigmoidoskopi incelemesi yapılan 295 hastanın
bulgularının değerlendirilmesi amaçlanmıștır.
MATERYAL VE METOD: Çalıșmamıza Ocak 2007-Ocak 2011 tarihleri
arasında hastanemiz endoskopi ünitesinde rektosigmoidoskopi
uygulanan 295 hasta alındı. Rektosigmoidoskopi hematokezya, distansiyon,
kabızlık, kilo kaybı, karın ağrısı ve sebebi açıklanamayan anemi endikasyonları ile yapıldı.Rektosigmoidoskopi sonuçları
hasta dosyası taraması yöntemiyle yaș ve cinsiyet göre retrospektif
olarak değerlendirildi. Verilerin değerlendirilmesinde Student t,
Mann Whitney ve Spearman testleri kullanıldı.
BULGULAR: Rektosigmoidoskopi incelemesinde hastaların
11’inde (%4) divertikül, 98’inde (%33) hemoroid, 23’ünde (%8) anal
fissür, 41’inde (%14) kolit-rektit, 5’inde (%2) rektal ülser, 18’inde
(%6) malignite, 20’sinde (%7) polip ve 1’inde (%0) de yabancı cisim
saptandı. 78 (%26) hastada bulgular normaldi. Malignite oranı yașla
pozitif korelasyon gösterdi.
SONUÇ: Rektosigmoidoskopi incelemesi rektosigmoid bölgedeki
benign veya malign hastalıkların araștırılmasında oldukça etkili ve
güvenilir bir yöntemdir.
AIM: The aim of this study is to evaluate the fi ndings of 295 rectosigmoidoscopy
examinations performed with the indications of
hematochezia,distension and weight loss.
METHODS: Our study icluded 295 patient who underwent a
rectosigmoidocopy examination in our endoscopy unit between
January 2007 and January 2011. Rectosigmoidoscopy examinations
were performed with the indications of hematochezia, distension,
constipation, weight loss, abdominal pain and anemia of
unknown origin. Findings were evaluated retrospectively by the
evaluation of the patient records according to their ages and gender.
Student t, Mann Whitney and Spearman’s tests were used
during data analysis.
RESULTS: The rectosigmoidoscopy examination of the patients
showed diverticular disease in 11 patients (4%), hemorrhoidal disease
in 98 patients (33%), anal fi ssure in 23 patients (8%), infl ammatory
intestinal disease(colitis-rectitis) in 41 patients (14%), rectal ulcer
in 5 patients (2%), rectosigmoid malignancy in 18 patients (6%),
rectosigmoid polyp in 20 patients (7%) and foreign body in 1 patient
(0%). 78 patients (26%) had normal rectosigmoidoscopy fi ndings.
Malignancy rate correlated positevely with the ages of the patients.
CONCLUSION: Rectoigmoidoscopy examination is a very effi -
cient and safe method for the evalution of the benign and malignant
diseases of the rectosigmoid region.

OLGU SUNUMU VEYA SERISI
7.
Dev bir over kistinin keyless abdominal rope-lifting surgery (KARS) ile sağaltımı
Management of a giant ovarian cyst by keyless abdominal rope-lifting surgery (KARS)
Kahraman Ülker, Mustafa Ersöz, Ürfettin Hüseyinoğlu
doi: 10.5505/kjms.2011.21931  Sayfalar 25 - 29
Over kistleri; 5 ve 15 cm üzerinde çapları olduğunda sırasıyla büyük
ve dev olarak tanımlanırlar. 6-8 haftada gerilemeyen büyük kisti
olan kadınlar cerrahi sağaltıma adaydırlar. Büyük ve dev kistlerin
laparoskopi ya da laparoskopi yardımlı mini-laparotomi ile sağaltımı
yayınlanmıș pek çok veri olmasına rağmen özellikle dev kistlerde
laparotomi halen birçok cerrah tarafından tercih edilmektedir. Bu
yazıda, 20cm’lik seröz over kistinin trans-umbilikal, tek insizyondan,
gazsız laparoskopik yaklașımla sağaltımını sunuyoruz.
Ovarian cysts over 5 and 15 cm in diameter are described as large
and giant, respectively. In addition, women having large cysts
without regression in 6-8 weeks time are candidates for surgery.
Although data has been published on laparoscopic or laparoscopy
assisted management of large and giant cysts, midline laparotomy is
still preferred by many surgeons, particularly in cases of giant cysts.
In this paper, we present the management of a 20 cm serous ovarian
cyst by a single-incision, transumbilical, gasless laparoscopic
approach.

8.
Göğüs Ağrısının Nadir Bir Nedeni: Klozapin Tedavisi ile İlişkili Akut Perikardit
A rare cause of chest pain: Acute pericarditis associated with Clozapine treatment
Tolga Sinan Güvenç, Şükrü Aksoy, Rengin Çetin, Baran Karataş, Erkan İlhan, Hatice Betül Erer, Mehmet Eren
doi: 10.5505/kjms.2011.65375  Sayfalar 30 - 33
Klozapin, șizofreni tedavisinde kullanılan ve atipik antipsikotik özellikleri
olan bir ilaçtır. Klozapinin terapötik dozlarda güvenli kullanımında
kardiyotoksisite dikkate alınmalıdır çünkü klozapin kullanımı
sonrası miyokardit, perikardit ve kardiyomiyopati olguları bildirilmiștir.
Amacımız, bir șizofreni hastasındaki göğüs ağrısı șikayetinin
nadir ama önemli sebebini bildirmektir. Șizofrenisi olan ve klozapin
kullanan yirmi yașında, bir erkek hasta göğüs ağrısı nedeni ile hastanemize
bașvurdu ve klinik, EKG ve ekokardiyografi bulgularına
dayanılarak akut perikardit tanısı konuldu. Klozapin’nin kesilmesi
sonrasında 5 gün içerisinde belirti ve bulgular geriledi. Akut perikardit,
klozapinin en nadir kardiyotoksik yan etkisi olmakla beraber
klinik olarak önemlidir. Klozapin kullanan hastalarda bu önemli yan
etkinin fark edilmemesi, perikardiyal tamponad ve fulminant miyokarditi
de içeren önemli sonuçlar doğurabilir.
Klozapin, șizofreni tedavisinde kullanılan ve atipik antipsikotik özellikleri
olan bir ilaçtır. Klozapinin terapötik dozlarda güvenli kullanımında
kardiyotoksisite dikkate alınmalıdır çünkü klozapin kullanımı
sonrası miyokardit, perikardit ve kardiyomiyopati olguları bildirilmiștir.
Amacımız, bir șizofreni hastasındaki göğüs ağrısı șikayetinin
nadir ama önemli sebebini bildirmektir. Șizofrenisi olan ve klozapin
kullanan yirmi yașında, bir erkek hasta göğüs ağrısı nedeni ile hastanemize
bașvurdu ve klinik, EKG ve ekokardiyografi bulgularına
dayanılarak akut perikardit tanısı konuldu. Klozapin’nin kesilmesi
sonrasında 5 gün içerisinde belirti ve bulgular geriledi. Akut perikardit,
klozapinin en nadir kardiyotoksik yan etkisi olmakla beraber
klinik olarak önemlidir. Klozapin kullanan hastalarda bu önemli yan
etkinin fark edilmemesi, perikardiyal tamponad ve fulminant miyokarditi
de içeren önemli sonuçlar doğurabilir.

DERLEME
9.
Bulaşıcı süngerimsi ensefalopatiler: halk sağlığı açısından güncel bakış.
Transmissible spongiform encephalopathies: Current perspective for public health
Nergiz Hüseyinoğlu
doi: 10.5505/kjms.2011.98608  Sayfalar 34 - 40
Bulașıcı süngerimsi ensefalopatiler veya prion hastalıkları, insanları
ve hayvanları etkileyen ilerleyici nörodejeneratif hastalık grubudur.
Nörolojik belirtiler, santral sinir sisteminde olușan nöron kaybı, glial
aktivasyon ve süngerimsi değișiklikleri içermektedir. Prion hastalıklarının
memeliler ve insanlar için ölümcül olması nedeniyle, halk
sağlığı açısından acil tedavi ve koruma stratejilerinin geliștirilmesine
ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yazıda bulașıcı süngerimsi ensefalopatilerin
etiyolojisi, patogenezi, klinik belirtileri, epidemiyolojisi ve korunması
konusunda güncel bilgiler sunulmuștur.
Transmissible spongiform encephalopathies or prion diseases are
a group of progressive neurodegenerative diseases that affect both
humans and animals. The neuropathological features include neuronal
loss, glial activation and spongiform changes in the central
nervous system. As prion diseases are fatal for both mammalian and
human, there is need for urgent therapeutic and prophylactic strategies
in relation to public health. Here, current information about
etiology, pathogenesis, clinic features, epidemiology and prevention
of transmissible spongiform encephalopathy are summarized.

10.
Kardiyopulmoner resüsitasyon
Cardiopulmonary resuscitation
Bahattin Balcı, Özcan Keskin, Yavuz Karabağ
doi: 10.5505/kjms.2011.99608  Sayfalar 41 - 46
Kardiyak arrest tedavisinde yapılacak ișlemlerin tamamı kardiyopulmoner
resüsitasyon olarak adlandırılmaktadır. Tıbbi araștırmalara
paralel olarak kardiyopulmoner ressüsitasyonda değișiklikler olmaktadır.
Bu derleme güncel bilgiler bağlamında kardiyopulmoner
resüsitasyon konusunu irdelemektedir.
All procedures performed in the treatment of cardiac arrest are
called cardiopulmonary resuscitation. Parallel to medical researches,
there are changes in the cardiopulmonary resuscitation procedures.
This review is focused on cardiopulmonary resuscitation in
the light of current literature.

 

Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.


Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı Kafkas Tıp Bilimleri Dergisi Editörlüğü
Kars, Türkiye    

Telefon: +90 474 225 11 92 - 93                                    Faks: +90 474 225 11 96

e-mail: edit.tipdergi@gmail.com

Yukarı Git