Kafkas J Med Sci: 2 (3)
Cilt: 2  Sayı: 3 - 2012
Özetleri Gizle | << Geri
ORIJINAL ARAŞTIRMA MAKALESI
1.
Hayvan Etiği ve Laparoskopik Cerrahide Hayvan Kullanımı
Animal ethics and animal use in laparoscopic surgery
Kahraman Ülker, Ürfettin Hüseyinoğlu
doi: 10.5505/kjms.2012.02997  Sayfalar 89 - 93
AMAÇ
Son yirmi yıldaki deneysel hayvan kullanımı eğilimlerini ve laparoskopik cerrahiyi ilerletmek için yapılmış yayınlardaki etik başvuru oranlarını incelemeyi amaçladık.

YÖNTEM
Çalışma ulaşılabilen on-line arama motorları kullanılarak yapıldı. 1990 ve 2010 yılları arasında hayvanları kullanan biomedikal çalışma oranlarını belirlemek için PubMed’i inceledeik. İngilizce özeti olan dergiler en eskiden en yeniye doğru kronolojik olarak sıralandılar. Arama yalnızca “laparoscopy” anahtar kelimesini içerecek biçimde daraltıldı. Hayvanlar üzerinde yapılan 3023 çalışma elde ettik. Bir laparoskopi tekniği, cihazı ya da aleti bulmak, geliştirmek ya da değiştirmeyi amaç edinen çalışmaları içerdik. Laparoskopik yaklaşımı geliştirmeyi amaç edinmeyen çalışmalar çıkarıldılar. Kalan 82 çalışma; çalışma yılı, hayvan türü, çalışmaların başında ve sonundaki hayvan sayısı ve etik başvuru durumu açısından incelendiler.

BULGULAR
Çalışmada 1990-2000 yılları arasındaki 10 yılda yayınlanan 21 ve 2000-2010 yılları arasındaki 10 yılda yayınlanan 61 çalışma yer aldı. Toplam 2132 hayvandan 496’sı ilk 10 yıldaki ve 1636’sı ikinci 10 yıldaki çalışmalarda kullanılmışlardı. En çok kullanılan hayvan olan domuzları sırasıyla ratlar, tavşanlar ve köpekler takip ediyordu.

İki on yıllık süre içerisinde çalışma başına kullanılan hayvan sayısı ve hayvan ölüm oranları belirgin olarak farklı değillerdi (p>0,05). Etik başvuru oranları artsa da, bu artış belirgin fark oluşturmak için yeterli değildi (p>0,05).

SONUÇ
Laparoskopik cerrahide gelişme sağlamak için araştırmacılar çoğunlukla domuzlar üzerinde deneyler yapmaktadırlar. Son iki 10 yıllık sürede, etik başvuru oranında küçük bir artış ve gereksiz hayvan ölüm oranında küçük bir azalma olsa da, hayvan çalışmalarında etik başvuru oranı %70’lerde olduğu için hala kat edilmesi gereken çok yol vardır.
AIM
We aimed to analyze the trends in experimental animal use and the ethical approval rates of the publications dealing with the improvement of the laparoscopic surgery during the last two decades.

METHODS
The study was performed by using the available on-line medical search engines. We searched the PubMed for the proportion of biomedical publications used animals between 1990 and 2010. Journals with English Abstracts, organized in chronological order from the earliest to the oldest. The search was narrowed to include only the key word “laparoscopy”. We gathered 3023 studies performed on animals. We included the studies with objectives to innovate, improve or modify a laparoscopic technique, instrument or device. The publications in which the objective of the study was not to improve the laparoscopic approach were excluded. The remaining 82 studies were analyzed for the data including the year of the study, animal species, and the number of the animals at the initial phase and at the end of the studies and the ethical approval status.

RESULTS
The study included 21 studies in 1990-2000 decade and 61 studies in 2000-2010 decade groups. A total of 2132 animals, 496 in 1990-2000 decade and 1636 in 2000-2010 decade, were used in the studies. Most widely used animals were pigs followed by rats, rabbits and dogs.

The numbers of animals per study and animal death rates were not significantly different between two decades (p>0.05). Although, the ethical committee approval rate increased, the increase was not sufficient enough to create a significant difference (p>0.05).

CONCLUSIONS
Researchers mostly perform experiments on pigs to achieve improvements in laparoscopic surgery. Although, there was a tendency towards to a small increase in ethical approval rate and a small decrease in unnecessary animal death rate in the last decade, we still have a long way to go as the ethical approval rate fluctuates around 70% in animal studies.

TAM DERGI
2.
Kafkas Tıp Bilimleri Dergisi 2012; 2 (3): 89-127.
Kafkas Journal of Medical Sciences 2012; 2 (3): 89-127.
Kahraman Ülker
Sayfalar 89 - 127
Makale Özeti | Tam Metin PDF

ORIJINAL ARAŞTIRMA MAKALESI
3.
Mezuniyet ve profesyonel sağlık personeli olarak çalışmanın hasta güvenliği bilinci üzerine etkileri
Effects of graduation and working as a health professional employee on the awareness of patient safety
Tülin Yıldız, Gülşah Eriten, İlknur Erdem, Nevzat Selim Gökay, Mustafa Kulaç, Recep Alp
doi: 10.5505/kjms.2012.03511  Sayfalar 94 - 98
Amaç
Bu çalışmanın amacı mezuniyet ve profesyonel sağlık personeli olarak çalışmanın hasta güvenliği üzerine etkinliğini belirlemektir.
Yöntem
Bu prospektif tanımlayıcı çalışma Namık Kemal Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu Hemşirelik bölümünde yapıldı.
Çalışmada Sağlık Yüksek Okulu son sınıf öğrencileri (n=44)ve aynı okuldan mezun olmuş, çalışan yeni mezun hemşireler (n=35) yer aldı.
Sosyo-demografik özellikler ve hasta güvenliği ile ilgili bilinçle ilgili veriler, yüzyüze görüşme sonrası özel olarak hazırlanmış veri formuyla toplandı.
Toplanan veriler SPSS for Windows 17.0 istatistik program kullanılarak analiz edildi. Pearson Ki-kare ve Fisher kesinlik testleri gruplar arası karşılaştırılmada kullanıldı.
Bulgular
Yeni mezun hemşireler öğrencilerle kıyaslandığında tıbbi hataları tanımada ve tıbbi hataya sebep olan özellikleri tanımada daha bilinçlidirler (p<0.05).
Sonuç
Okuldan mezuniyet ve profesyonel sağlık personeli olarak çalışmak bir hemşirenin hasta güvenliği üzerine bilincini arttırır.
Aim
The aim of this study is to assess the effects of graduation and working as a health professional employee on the awareness of patient safety.
Methods
This prospective descriptive study was performed in Health High School Nursing Department of Namık Kemal University.
Final year students (n=44) studying in Health High School Nursing Department and junior nurses (n=35) recently graduated from the same school were involved.
The data dealing with the socio-demographic characteristics and the awareness on the patient safety were collected by using a specially prepared data sheath following a face to face interview.
The collected data was analyzed by using SPSS for Windows 17.0 statistical package program. Pearson Chi-Square and Fisher’s Exact tests were the preferred for intergroup comparisons.
Results
Junior nurses compared to the student nurses were more aware of the identification of the medical errors and the characteristics that would lead to medical errors (p<0.05).
All participants agreed on that an orientation based education and working experience would be effective in decreasing medical error rates.
Conclusion
Graduation from the school and working as a health professional employee increases the awareness of a nurse on patient safety.

4.
Umbilikal arter Doppler flowmetrisinde ters akım ya da diyastol sonu akım kaybıyla birlikte intrauterin gelişme geriliği ve/veya preeklampsi olan gebeliklerin perinatal sonuçları
Perinatal Outcomes of pregnancies with intrauterine growth restriction and/or preeclampsia associated with reverse flow or absence of end-diastolic flow velocity in umbilical artery Doppler flowmetry
Arif Deniz, Kahraman Ülker
doi: 10.5505/kjms.2012.79664  Sayfalar 99 - 104
Amaç
İntrauterin büyüme geriliği bulunan yüksek riskli gebe grubunda yapılan umblikal arter Doppler incelemesi sonucunda ters akım veya diastol sonu akım kaybı bulunan gebelerde perinatal sonuçları incelemek.

Yöntem
Çalışmaya gebelik haftası ≥30 olan 44 gebe alındı. Bütün gebelerde intrauterin gelişme geriliği ve/veya preeklampsi vardı. Umbilikal arter Dopplerinde ters akım veya diastol sonu akım kaybının gebelik sonuçlarını predikte edebilmesi araştırıldı. İstatistiksel analizde Pearson Ki-kare ve Fisher Exact testleri kullanıldı.

Bulgular
Ortalama gebelik haftası son adet ve ultrasonografiye göre sırasıyla 34,4 ve 29 bulundu. Ortalama yeni doğan yoğun bakımda kalma süresi 8,1 günken, ortalama doğum ağırlığı 1604 gramdı. 26 gebede preeklampsi ve 24 gebede oligohidroamniyos da saptandı. Neonatal ölüm 9 olguda ve intrauterin ölüm 1 olguda gözlendi.
13 gebede ters akım veya diastol sonu akım kaybı tespit edildi (%29,5). Bu fetüslerde 5. dakika Apgar skoru ve doğum sırasındaki gebelik haftası anlamlı olarak daha düşüktü. Benzer olarak bu olgularda yeni doğan yoğun bakımına ihtiyaç süresi ve (P<0.01), yenidoğan yoğun bakım ünitesine gereksinim süresi (P<0.01), perinatal ölüm (P<0.05), doğum kilosu (P<0.001), doğumdaki gebelik haftası (P<0.01) değişkenleri için ters akım veya diastol sonu akım kaybının varlığında perinatal ölüm oranları daha yüksekti.

Sonuç
Umbilikal arter Doppler incelemelerinde ters akım veya diastol sonu akım kaybı görülmesi yüksek riskli gebeliklerdeki kötü prognozu belirlemede oldukça yararlı bir parametredir.
Aim
To evaluate the perinatal outcome of high risk pregnancies with intrauterine growth restriction with reverse flow or absence of end-diastolic flow velocity in umbilical artery Doppler flowmetry.

Methods
Pregnant women (n=44) with gestations of ≥30 weeks were included. They all had intrauterine growth restriction and/or preeclampsia. Doppler flowmetry including reverse flow or absence of end-diastolic flow velocity were used to predict the perinatal outcomes. Statistical analysis was performed using Pearson Chi-Square and Fisher’s Exact tests.

Results
The mean gestational age according to last menstrual date and ultrasound evaluation were 34.4 and 29 weeks, respectively. The mean duration of neonatal intensive care unit requirement time was 8.1 days and the mean birth weight was 1604 gram.
Preeclampsia and oligohydramnios were seen in 26 and 24 of the fetuses, respectively.
There were 9 neonatal and 1 intrauterine fetal deaths. Reverse flow or absence of end diastolic flow velocity was detected in 13 patients (29.5%). In these fetuses 5th minute Apgar’s score and gestational age at labor were significantly lower. Similarly, in the cases the duration of neonatal intensive care requirement and the perinatal death rate were significantly higher.

Conclusion
Reverse flow or absence of end-diastolic flow velocity in fetal umbilical artery Doppler flowmetry is a useful parameter in predicting poor perinatal outcome of high risk pregnancies.

5.
Yaşlılara evde bakım verenlerde ruhsal belirti sıklığı ve etkileyen faktörler
Frequency and affecting factors of psychiatric symptoms of caregivers of elderly people
Binali Çatak, Can Öner, Ahmet Selçuk Kılınç, Sevinç Sütlü, Sırrı Şenbayram
doi: 10.5505/kjms.2012.15238  Sayfalar 105 - 108
Amaç: Araştırmada yaşlı hastalara evde bakım veren kişilerin ruhsal belirti sıklığı ve bu sıklığı etkileyen faktörleri belirlemek amaçlanmıştır.
Yöntem: Kesitsel tipte yapılan araştırmanın evrenini evde sağlık hizmeti verilen 169 yaşlının bakıcıları oluşturmuştur. Araştırmada örneklem seçilmemiş olup, evrenin tümüne ulaşılması hedeflenmiştir. Veriler hazırlanan soru formu ile kişiden sözlü onam alındıktan sonra toplanmıştır. Soru formu evde bakım veren kişinin sosyodemografik özellikleri, hasta bakım özellikleri ve mevcut sağlık durumu ile Goldberg tarafından geliştirilen Genel Sağlık Anketi (GSA)-12 sorularından oluşturuldu. GSA-12’nin değerlendirilmesinde Likert tipi puanlama kullanılmıştır. Alınan puanlar 0-36 arasında değişmekte olup, kesim noktası 10/11 olarak alınmıştır. Veriler SPSS 10,5 paket programında analiz edilmiştir.
Bulgular: Bakım verenlerde ruhsal belirti sıklığı %59,2’dir. İkili analizlerde bakım veren kişinin yaşlıya yakınlığı, bakım verenin yaşı, çalışma durumu, eğitimi, aileye gelir getiren kişi sayısı, evde yaşayan kişi sayısı, yaşlı bakımı için ayrılan zaman, bakım verenin bakım vermede yetersiz kalması ile ruhsal belirti varlığı arasında istatistiksel düzeyde anlamlı fark bulunmuştur (p<0,05). Çoklu analizlerde bakım vermede yetersiz kalma ve gelir getiren kişi sayısı ruhsal belirti için risk faktörü olarak belirlenmiştir.
Sonuç: Yaşlılara evde bakım verenler ruhsal hastalıklar açısından önemli bir risk grubudur. Evde sağlık hizmeti verilirken, informel bakım verenler de ruhsal hastalıklar açısından taranmalıdır.
Aim: To determine the frequency and the factors affecting psychiatric symptoms in the caregivers of elderly patients.
Method: The population of this cross sectional study includes caregivers of 169 elderly patients receiving informal home care services. A sample was not chosen as we tried to reach the entire study population. Data was collected via a questionnaire after a verbal informed consent. The questionnaire includes care givers’ sociodemographical features, information regarding the care received by the patients, present status of the caregiver’s health and General Health Questionaire-12 (GHQ-12) developed by Goldberg. For the evaluation of GHQ-12, Likert type scoring was used. GHQ-12 scores range between 0-36 and cut-off point is accepted as 10/11. All data was analyzed in SPSS 10.5 software.
Results: The frequency of psychiatric symptoms in caregivers was 59,2%. In univariate analysis a statistically meaningful relationship was determined between relation to the patient, age, working status and education of caregivers, house income supplier count, household count, insufficiency of care, time allocated for care (p<0.05). On the other hand, in multivariate analysis only insufficiency of care and count of income suppliers below 2 were determined as risk factors.
Conclusion: Caregivers of elderly patients are at high risk for psychiatric disorders. Therefore, all informal caregivers should be surveyed for psychiatric disorders by home care services.

6.
Akut Koroner Sendromun Erken Tanısında Kalp Tipi Serbest Yağ Asidi Bağlayıcı Proteinin, CPK-MB ve Troponin-I’in karşılaştırılması
Comparison of Heart Type Free Fatty Acid Binding Protein, CPK-MB and Troponin-I in the early diagnosis of acute coronary syndrome
Mehmet Burak Aktuğlu, Onur Tunca, Eray Atalay, Şencan Acar, Sadrettin Özge Erez, Namık Yiğit, Mesut Ayer, Zeynep Karaali, Taner Alioğlu
doi: 10.5505/kjms.2012.42714  Sayfalar 109 - 114
Amaç
Kalp tipi serbest yağ asidi bağlayıcı protein (H-FABP) akut myokard infarktüsünün (AMI) erken dönem (ilk iki saat) tanısında kullanılan ve myosit hasarını gösteren yeni bir belirteçdir. Bu açlışmanın amacı H-FABP nin kardiyak duyarlılığını ve özgüllüğünü, kreatinin fosfokinaz (CPK-MB) ve Troponin-I ile karşılaştırarak tanımlamaktır.
Yöntem
Beside the comparison of the data obtained from both groups, a ROC curve analysis was performed to define the sensitivity and specificity of the measurement of the H-FABP levels to diagnose the acute coronary syndrome.
Bu çalışmada akut koroner sendromu (n=41) ve kalp dışı sebeple göğüs ağrısı =n=38) olan hastalar yer aldı. Bütün katılımcılarda belirtiler 12 saatten daha az süredir vardı. Hastaneye başvuru sırasında H-FABP, CPK-MB and Troponin-I serum seviyelerini belirlemek için kan örnekleri alındı.
H-FBP seviyeleri Hycult biotech HK 401 Human H-FABP Elisa kitleri kullanılarak sandwich yöntemiyle ölçüldü.CPK-MB ve Troponin-I seviyeleri Liaison Diasorin apareil ile kemoillümünasyon mikropartikül tekniği kullanılarak ölçüldü.
Her iki gruptan da elde edilen verilerin karşılaştırılmasının yanında, H-FABP’nin akut koroner sendromu tanımadaki özgüllük ve duyarlılığını belirlemek için ROC eğrisi analizi yapıldı.
Bulgular
Yaş, cinsiyet ve sigar alışkanlığı açısından gruplar arsı belirgin farklılık izlenmedi. Akut koroner sendrom için tanısal olan markerlerden H-FABP, CPK-MB ve Troponin-I çalışma grubunda anlamlı olarak yüksek bulundu. Ek olarak, çok düşük ağırlıklı lipoprotein, düşük ağırlıklı lipoprotein ve total kolesterol seviyeleri de control grubuna gore çalışma grubunda nalmalı olarak daha yüksekti (p<0.05).
Eğri altında kalan alan H-FABP çalışmanın her evresinde CPK-MB ve Troponin-I için ölçülen alandan daha fazla ölçüldü (p<0.05).
Sonuç
H-FABP, akut koroner sendromlu hastaların kan örneklerinden uygun ve hassas laboratuvar testleri kullanılarak saptanabilir ve geleneksel belirteçlerin yerine alternative bir tanısal araç olarak kullanılabilir.
Aim
Heart type free fatty acid binding protein (H-FABP) is a new marker of myocyte damage used in the early diagnosis (within the first two hours) of acute myocardial infarction (AMI). The aim of our study was to evaluate the cardio-sensitivity and specificity of H-FABP during the acute phase of the AMI in comparison with creatinine phsphokinase-m band (CPK-MB) and troponin-I.
Method
Patients diagnosed with acute coronary syndrome (n=41) and chest pains of non cardiac origin (n=38) were included. All participants had symptoms lasting not more than 12 hours. At the time of hospital admission blood samples were obtained in order to determine the serum levels of H-FABP, CPK-MB and Troponin-I.
H-FABP levels were measured by using Hycult biotech HK 401 Human H-FABP Elisa kits and the sandwich method. CPK-MB and Troponin-I levels were measured in Liaison Diasorin apareil with the principle of chemiluminescent microparticle immunoassay.
Beside the comparison of the data obtained from both groups, a ROC curve analysis was performed to define the sensitivity and specificity of the measurement of the H-FABP levels to diagnose the acute coronary syndrome.
Results
The parameters of gender, age, and smoking did not differ between the study and the control groups. Serum levels of diagnostic cardiac markers of acute coronary syndrome including CPK-MB, Troponin-I and H-FABP were significantly higher in the study group (p<0.05). In addition, serum very low density lipoprotein (VLDL), low density lipoprotein (LDL) and total cholesterol levels were significantly higher in the study group in comparison to the control group (p<0.05).
Area under the curve was measured larger for H-FABP at all studied time intervals in comparison with the AUC measured for CPK-MB and Troponin-I (p<0.05)
Conclusion
H-FABP may be detected in the blood samples of patients diagnosed with acute coronary syndrome by using the appropriate and sensitive laboratory testing methods and it may used as an alternative diagnostic tool instead of the traditional markers.

7.
Geriatri merkezi çalışanlarında yaşlı tutumunun değerlendirilmesi
The attitudes towards elderly by the personnel of geriatric care centres
Demet Ünalan, Ferhan Soyuer, Ferhan Elmalı
doi: 10.5505/kjms.2012.15870  Sayfalar 115 - 120
AMAÇ: Yaşlı ayrımcılığı, belli kişilere genellikle sadece yaşlılıkları nedeniyle gösterilen değişik önyargı, hareket, eylem ve kurumsal düzenlemelerdir. Bu çalışmada, geriatri merkezinde çalışan sağlık ve idari personelin yaşlı ayrımcılığına ilişkin tutum ve davranışlarının irdelenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM: Kesitsel tipteki bu çalışma, 2011 Ocak-Şubat aylarında Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi Geriatri Merkezinde çalışan, 49 (%76.6) sağlık ve idari personel üzerinde yapılmıştır. Veri toplama aracı olarak, kişisel ve mesleki bilgi formu ile Yaşlı Ayrımcılığı Tutum Ölçeği kullanılmıştır. İstatistiksel analizlerde, t testi, Tek Yönlü Varyans Analizi ve Tukey Çoklu Karşılaştırma Testi, Mann Whitney U testi, Pearson ve Spearman korelasyon analizi yapılmıştır.
BULGULAR: Çalışanların %75.5’i kadın, %79.6’sı evli, olup yaş ortalaması 37.6 ± 9.3/yıl idi. Çalışanların % 87.8’i çekirdek aile tipine sahip olup, % 57.1’i yaşamının herhangi bir döneminde aile içinde yaşlı ile birlikte yaşamıştır. Çalışanların YATÖ toplam puan ortalaması 68.4 ±9.1 olup, yaşlı ve yaşlı ayrımcılığına ilişkin tutumları olumlu idi. Yaşamının herhangi bir döneminde aile içinde yaşlı ile birlikte yaşayan çalışanların yaşlıya yönelik olumlu ayrımcılık puan ortalamaları yaşamayanlara göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p<0.05). Geriatri merkezinde çalışmaktan memnun olduklarını belirten çalışanların yaşlıya yönelik olumsuz ayrımcılık ve YATÖ toplam puanları anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p<0.05).
SONUÇ: Yaşlılık dönemi; hizmet veren personel bazında da özel bilinçlilik düzeyini ve donanımı gerektirdiği için, gerek personelin alımı sürecinde gerekse daha sonraki hizmetiçi eğitimlerle bu bilinçliliğin sağlanması gereklidir.
The attitudes towards elderly by the personnel of geriatric care centres
AIM: This study aims to examine the attitude and behaviour of the health and administrative personnel in geriatric care centre towards elderly.
METHODS: This cross-sectional study was carried out on 49 (76.6%) health and administrative personnel, who worked in the Geriatric Care Centre of Kayseri Training and Research Hospital in January and February, 2011. As the data collection tool, a personal and vocational information form, and Ageism Attitude Scale (ASS) were employed. For statistical analyses, t test, single direction variance analysis and Turkey Multiple Comparison Test, Man Whitney U-test, and Pearson and Spearman Correlation Analysis were performed.
RESULTS: Of the personnel, the 75.5 % were women, 79.6 % were married and the average age was 37.6 ± 9.3. The 87.8 % of the personnel had nuclear families and 57.1 % had lived together with an elderly person in their family before. Of the personnel, the mean ASS score was 68.4 ±9.1 and their attitudes about senility and ageism were positive. Of the personnel who had lived together with an elderly in their family before, the mean score of the discrimination in favour of the elderly was found to be significantly higher than that of the ones who had never lived (p<0.05). Of the personnel who said that they were happy working in the geriatric care centre, the total point of discrimination against the elderly and total ASS were found to be significantly high (p<0.05).
CONCLUSION: As old age needs a special level of awareness and equipments for the personnel, it is necessary to endow the personnel with this awareness during both personnel recruitment and in-service training periods.

OLGU SUNUMU VEYA SERISI
8.
Erişkin bir hastada mitral kapak ön yaprakçık üzerinde doğumsal kan-kisti: Olgu sunumu ve literatür derlemesi
Congenital blood-cyst on the anterior leaflet of the mitral valve in an adult patient: A case report and the review of the literature.
Ahmet Karakurt, Tolga Sinan Güven, Yüksel Kaya, Bahattin Balcı
doi: 10.5505/kjms.2012.27247  Sayfalar 121 - 124
43 yaşında kadın hasta atipik göğüs ağrısı ve çarpıntı nedeniyle kliniğimize başvurdu. Fizik muayenede apikal sistolik 1⁰ üfürüm tespit edilmesi üzerine ekokardiyografi planlandı. İki-boyutlu ekokardiyografide mitral ön yaprakçığın ventriküler yüzünde kan-kisti tespit edildi. Üç-boyutlu real-time ekokardiyografide bu oluşum tüm yapılarıyla birlikte ayrıntılı olarak gösterildi. İntrakardiyak kan kistleri çocukluk ve süt çocukluğu dönemlerinde sık görülse de, erişkin ve adelosanlarda nadiren görülürler. Bu kistlerin ayırıcı tanısında üç-boyutlu real-time ekokardiyografi iyi bir tanı yöntemidir.
A 43-year-old female patient admitted to our hospital whit the symptoms of atypical chest pain and palpitation. Depending on the 1' systolic murmur at the apical region we scheduled an echographic examination.
Two-dimensional echocardiography revealed a blood-cyst on the ventricular face of the mitral anterolateral leaflet. Three-dimensional real-time echocardiography demonstrated the deails of the cystic structure. Although intracardiac blood cysts are common in childhood and infancy, they are rare in adolescents and adults. Three-dimensional real-time echocardiography is helpful in the differential diagnosis of the cysts.

9.
Emosyonel stres sonrası koroner arter diseksiyona bağlı akut miyokard infarktüsü
Acute myocardial infarction due to coronary artery dissection triggered by emotional stress
Yüksel Kaya, Çağlar Emre Çağlıyan, Yemlihan Ceylan, Bahattin Balcı
doi: 10.5505/kjms.2012.79553  Sayfalar 125 - 127
Spontan koroner arter diseksiyonu akut miyokard infarktüsü ve ani kardiyak ölüme neden olabilen nadir bir klinik durumdur. Genellikle kadınlarda hamilelik ile ilişkili bir şekilde görülmektedir. Biz bu olguda 21 yaşındaki tıp fakültesi öğrencisinin yoğun emosyonel stres yaşadığı sınav döneminde ortaya çıkan, spontan koroner arter diseksiyonuna bağlı gelişen akut inferiyor miyokard infarktüsü olgusunu sunduk.
Spontaneous coronary artery dissection is rare condition, and usually observed in pregnant woman, and may lead to acute myocardial infarction and sudden cardiac death. In this paper, we present a case report of a 21 year old medical student experiencing acute inferior wall myocardial infarction secondary to the spontaneous coronary artery dissection provoked by intensive emotional stress induced by the stress of exams of the medical school.

 

Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.


Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı Kafkas Tıp Bilimleri Dergisi Editörlüğü
Kars, Türkiye    

Telefon: +90 474 225 11 92 - 93                                    Faks: +90 474 225 11 96

e-mail: edit.tipdergi@gmail.com

Yukarı Git