Cilt: 5 Sayı: 1 - 2015 | |
Özetleri Gizle | << Geri | |
1. | Kafkas Tıp Bilimleri Dergisi 2015; 5(1): 1-40. Kafkas Journal of Medical Sciences 2015; 5(1): 1-40. Nergiz HüseyinoğluSayfa 0 Makale Özeti | Tam Metin PDF |
ORIJINAL ARAŞTIRMA MAKALESI | |
2. | Distal üreter taşlarının tedavisinde üreterorenoskopik litotripsi veya vücut dışı şok dalga litotripsisinin karşılaştırılması Comparison of ureterorenoscopic lithotripsy and extracorporeal shock wave lithotripsy in the management of distal ureteral stones Kürşat Çeçen, Emrah Coğuplugil, Aslan Demir, Mert Ali Karadağ, Ramazan Kocaaslandoi: 10.5505/kjms.2015.72792 Sayfalar 1 - 5 AMAÇ Distal üreter tașlarının tedavisinde; üreterorenoskopik litotripsi (ÜRS) ve vücut dıșı șok dalga litotripsinin (ESWL) etkinliklerini karșılaștırması amaçlandı. YÖNTEM Tek distal üreter tașı olan hastaların dosyaları geriye dönük incelendi. Hastalar uygulanan tedavi seçeneklerine göre ESWL ve ÜRS gruplarına ayrıldı. Gruplar; tedavi bașarısı ve komplikasyon oranları açısından karșılaștırıldı. BULGULAR ESWL ve ÜRS gruplarında sırasıyla 112 ve 108 hasta yer aldı. Yaș, taș boyutu ve cinsiyet değișkenleri gruplar arasında farklılık göstermedi. Ortalama taș boyutu 10,8 mm’di. Operasyon sonrası tașsız hasta oranı, ÜRS grubunda %89,8 ve ESWL grubunda %59,8’di. Gruplar arası fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0,05). ÜRS grubunda üreter perforasyonu, idrar yolları enfeksiyonu ve ateș sırasıyla hastaların %3,24, %6,4 ve %9,2’sinde görüldü. ESWL grubunda idrar yolları enfeksiyonu ve ateș sırasıyla %4,4 ve %7,9 oranında tespit edildi. Ancak, komplikasyon oranı iki grup arasında anlamlı olarak farklılık göstermedi. ESWL hastalarında ișlem ortalama 2,8 defa tekrarlandı, ancak hiç birinde double-J kateterine ihtiyaç olmadı. Buna karșın, ÜRS grubunda 28 hastada double-J kateteri takılması gerekti. SONUÇ ESWL, distal üreter tașlarının sağaltımında güvenilir ve ayaktan uygulanabilir bir ișlem olsa da, ÜRS daha etkin bir yöntemdir. ÜRS’nin invaziv olması dezavantajıdır. AIM To compare the effi ciency of ureterorenoscopic lithotripsy (URS) and extracorporeal shock wave lithotripsy (ESWL) in the treatment of distal ureteral stones. METHODS The data of all patients with a single distal ureter stone were investigated, retrospectively. The patients were divided into two groups according to the management options as ESWL and URS. The success and complication rates of the groups were compared. RESULTS There were 112 and 108 patients in ESWL and URS groups, respectively. Patients’ age, stone size and gender were similar in both groups. The average stone size was 10.8 mm. Postoperative success rate defined as the removal of all the stones was higher in URS group (89.8%) than ESWL group (59.8%), and the difference was significant (p<0.05). In URS group, ureteral perforation, urinary tract infection, and postoperative fever were encountered in 3.24%, 6.4% and 9.2% of the patients, respectively. Urinary tract infection and fever were noted in 4.4% and 7.9% of patients in ESWL group. However, the complication rates did not differ signifi cantly between groups. The procedure had to be repeated 2.8 times in ESWL group and none of the patients in ESWL needed a double-J stent. In contrary, 28 patients in the URS group required the insertion of a double-J stent. CONCLUSION Although ESWL is a non-invasive and reliable outpatient procedure that can be used in the treatment of distal ureteral stones, URS seems more successful. However, the invasiveness of URS is its disadvantage. |
3. | Acil servise başvuran akut inmeli hastaların analizi Analyse of acute stroke patients admitted to the emergency department Gülşen Çığşar, Neşe Nur Userdoi: 10.5505/kjms.2015.18189 Sayfalar 6 - 12 AMAÇ Çalıșmamızın amacı acil servise bașvuran inme hastalarının tanı, tedavi, izlem ve maliyetlerini etkileyen özellikleri incelemektir. YÖNTEM Bu retrospektif çalıșmada Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisine çeșitli sebeplerle bașvuran ve sonunda inme tanısı konulan 319 hastanın kayıtları incelendi. Yaș, cinsiyet, sigara ve alkol kullanım alıșkanlıkları, nörolojik muayene bulguları, bașvuru sırasındaki sağlık durumları, bilgisayarlı tomografi bulguları, inme tipleri, prognoz, maliyet, ölüm ve taburculuk oranlarını da içeren demografik ve klinik bulgular incelendi. BULGULAR Acil servise bașvuran hastaların %1’inde inme vardı. Cinsiyet dağılımı yaklașık olarak eșitti (%51,9 erkek ve %48,1 kadın). İnme hastalarının çoğunluğu 60 yașın üstündeydi (%63,6). En sık bașvuru yakınması tek yanlı güçsüzlüktü (%31,1) ve hastaların %14,9’u hastaneye ambulans ile getirilmiști. Hastaların yaklașık yarısı (45,1%) belirtiler oluștuktan sonraki ilk üç saat içinde hastaneye varmıștı ve %84,1’inde Glasgow Koma Skalası (GKS) 14 ile 15 arasındaydı. Ortalama GKS skorları acil servise bașvuran diğer hastalardan düșüktü ve bunların %9,4’ü kaybedildi. Ek olarak, hemorajik inmesi olan hastalarda maliyetler ve ölüm oranı daha yüksekti. SONUÇ Hemorajik inmeli hastalarda morbidite, mortalite oranları ve maliyet daha yüksektir. İnme hastalarının, gelișmiș tıbbi donanımı olan ambulanslarla acil servislere olabildiğince hızlı tașınması inmenin felaket sonuçlarını azaltabilir. AIM The aim of our study was to analyze the factors affecting the diagnosis, treatment, follow-up and cost of stroke patients admitted to the emergency department. METHODS In this retrospective study we analyzed the records of 319 patients admitted Afyon Kocatepe University Medical School Emergency Department with various causes and finally diagnosed with stroke. Demographic and clinical fi ndings including the age, gender, smoking and drinking habits, neurological examination findings, general health status during admission, computerized tomography findings, stroke types, prognosis, cost, death and hospital discharge rates were studied. RESULTS Stroke patients constituted 1%of the patients admitted Emergency Department. The gender distribution was approximately even (51.9% male and 49.1% female). Most of the stroke patients were over 60 years-old (63.6%). Unilateral weakness was the most frequent presenting complaint (31.1%) and 14.9% of the patients were transported with ambulance. Nearly half of the stroke victims (45.1%) arrived hospital within the first three hours of the onset of the symptoms and 84.1% of them had a Glasgow Coma Scale (GCS) between 14 and 15. The average GCS and sPO2 scores were statistically lower than the other patients admitting emergency department and 9.4% of them were lost. In addition, cost and death rate were higher in patients with hemorrhagic stroke. CONCLUSION The mortality, morbidity rates and the expenditures are higher in patients with hemorrhagic stroke. Transport of the stroke patients, as early as possible, into the emergency department with ambulances equipped with advanced medical facilities may decrease the catastrophic results of stroke. |
4. | Akromiyoklaviküler eklem çıkığı tedavisinde klavikula hook plağı tekniği ve fonksiyonel sonuçları Clavicle hook plate technique and its functional results in the treatment of acromioclavicular joint dislocation Mehmet Ali Baran, Yaşar Mahsut Dinçel, Ozan Beytemür, Sever Çağlar, Oktay Adanır, Ender Alagözdoi: 10.5505/kjms.2015.02418 Sayfalar 13 - 17 AMAÇ Akromiyoklaviküler eklem çıkığının cerrahi tedavi seçenekleri oldukça çeșitlilik göstermektedir. Biz bu yazımızda Tip 3 ve Tip 5 akromiyoklaviküler eklem çıkıklarında klavikula çengel (hook) plağı uyguladığımız olguları ve fonksiyonel sonuçlarını incelemeyi amaçladık. YÖNTEM Bu retrospektif çalıșmada, aynı teknikle ameliyat edilmiș 24 hastanın verileri incelendi. Veri analizinde, özellikler tanımlayıcı istatistiklerle sunuldu. BULGULAR İncelediğimiz 24 hastadan 20’si erkek ve dördü kadındı. Akromiyoklaviküler eklem çıkığı olguların 11 tanesi Rockwood Tip 3, 13 tanesi Rockwood Tip 5 eklem çıkığıydı. Tüm hastalar klavikula çengel plağı tekniği ile tedavi edildi. Hastalar ortalama 27,6 ay (6 ay–50 ay) takip edildi ve takip direkt grafi ile yapıldı. Fonksiyonel sonuçlar Constant-Murley omuz skorlaması ile değerlendirildi. Bir hastada enfeksiyon nedeni ile ameliyat sonrası beșinci ayda, bir hastada ise hareket kısıtlılığı nedeni ile ameliyat sonrası üçüncü ayda plak çıkartıldı. Bir olguda ise plağın çengel kısmının kırılması nedeni ile ameliyat sonrası 13. ayda plak çıkartıldı. Diğer hastalarda șikayet olmadı. Dört olguda direkt grafide dejeneratif değișiklikler saptandı. Constant-Murley omuz skorlaması 20 hastada mükemmel (%83,3) ve dört hastada iyi (%16,7) olarak saptandı. SONUÇ Akromiyoklaviküler eklem çıkığı cerrahi tedavisinde klavikula çengel plağı yöntemi cerrahi açıdan kolay uygulanabilen, implant çıkartılmasına nadiren ihtiyaç duyulan ve fonksiyonel sonuçlar açısından bașarılı bir yöntem gibi gözükmektedir. AIM Surgical treatment options of dislocations of acromioclavicular joints vary. We aimed to evaluate the surgical and functional results of clavicle hook plate technique used in our patients suffered from acromioclavicular joint dislocation including Rockwood grade 3 and 5 injuries. METHODS In this retrospective study, the records of 24 patients, operated with the same technique were evaluated. During data analysis, the characteristics were presented with descriptive statistics. RESULTS There were 20 male and 4 female patients. Rockwood grade 3 and 5 injuries were seen in 11 and 13 patients, respectively, and all of them were treated by using clavicle hook plaque technique. The mean follow up time was 27.6 (6-50) months by using direct X ray graph. The functional results were evaluated using Constant-Murley scores. The plates were removed from a patient complicated with infection and another patient with movement limitation in the postoperative fifth and third months, respectively. In addition, one of the plates was removed at the thirteenth month after one portion of the plate was broken. The rest of the patients were without any complaint. We demonstrated degenerative changes in the X- rays of four patients. Constant – Murley shoulder score was perfect in 20 (83.3%) patients and good in 4 (16.7%) patients. CONCLUSION Clavicle hook plate technique used in the surgical management of acromioclavicular joint dislocations seems easy to apply and has favorite outcomes with a low incidence of obligatory removal. |
DERLEME | |
5. | Prostat kanserinde fokal tedavi alternatifleri Focal Treatment Alternatives in Prostate Cancer Mert Ali Karadağ, Kürşat Çeçen, Aslan Demir, Murat Bağcıoğlu, Ramazan Kocaaslan, Mustafa Sofikerimdoi: 10.5505/kjms.2015.50023 Sayfalar 18 - 24 1980’lerin sonundan itibaren, prostata özgü antijenin (prostate specific antigen, PSA) klinikte kullanılmaya bașlanmasıyla prostat kanseri hastalarının kaderi dramatik olarak değiști. Günümüzde daha fazla sayıda erkek lokalize, küçük, daha az agresif ve ölümcül olmayan prostat kanseri tanısı almaktadır. Klinik olarak lokalize prostat kanserinin tedavisinde, günümüzde radikal prostatektominin yanı sıra, prostatın kriyo–cerrahi ile ablasyonu, brakiterapi ve yüksek yoğunluk odaklı ultrasonografi de alternatif tedavi seçenekleri olarak kabul edilmektedir. Bu derlemede, birincil sonuç olarak lokalize prostat kanserinde fokal tedavi alternatiflerinin bașarısı ve komplikasyon oranları belirlemeyi amaçladık. Derlemenin ikincil sonucu ise bu ișlemler için uygun olan aday hastaların tanımlanmasıydı. “Prostat kanserinin fokal tedavi alternatifleri”, “yüksek yoğunluk odaklı ultrasonografi ve prostat kanserinin kriyocerrahisi” ve “prostat kanserinin radyofrekans ablasyonu” tanımlamalarıyla Medline taraması yaptık. Toplamda 1173 makale değerlendirildi ve bunlardan içerik olarak uygun bulunan 45 tanesi derlemede kullanıldı. Konuyla ilgili kontrollü çalıșma yoktu. Amerikan Üroloji Derneği kılavuzları, prostatın kriyocerrahi ablasyonunu tedavi edici bir yöntem olarak kabul etmektedir; ancak cerrahi ve cerrahi dıșı alternatiflerle kıyaslandığında, daha az morbidite ve olasılıkla aynı tedavi etkinliğine sahip minimal invasiv bir yöntem olarak geliștirilmesine rağmen yüksek yoğunluk odaklı ultrasonografi ise hala deneysel olarak kabul edilmektedir. Girișim yapılmadan düzenli takip edilme kriterlerini yakalayan ancak aktif tedavi șansını kaçırma hissiyle anksiyete yașayan hastalarda, fokal tedaviler iyi alternatifler olabilir. Ancak, fokal tedavi seçeneği düșük ve orta dereceli riski olan hastalar için saklanmalıdır. Radyolojik ve klinik evre sırasıyla T2b ve T2a’nın altında olmalıdır. Ek olarak, adaylar alternatiflerin deneysel olduğu ve zaman içinde tedavi seçeneğinin değiștirilmesine ihtiyaçları olabileceği yönünde bilgilendirilmelidirler. Yakın gelecekte fokal tedavi alternatifleri daha gerçekçi tedavi seçeneklerine dönüșebilirler, ancak kanıta dayalı veri sağlamak için iyi desenlenmiș, çok merkezli randomize prospektif çalıșmalara ihtiyaç vardır. The destiny of prostate cancer patients has been dramatically changed since the introduction of prostate specifi c antigen (PSA) into clinical use in late 1980s. Currently more men are diagnosed with localized, small, less aggressive and non-lethal prostatic carcinoma. Besides radical prostatectomy, cryosurgical ablation of the prostate, brachytherapy and high-intensity focused ultrasound have been accepted as alternative treatment options in clinically localized prostatic carcinoma. In this review, we aimed to evaluate the success and complication rates of alternative focal treatment options as the primary outcome. The secondary outcome of this review was to define the candidate patients eligible for these procedures. We searched the Medline using specifi ed expressions including “focal treatment alternatives of prostatic carcinoma”, “high-intensity focused ultrasound and cryosurgery of prostatic carcinoma” and “radiofrequency ablation of prostatic carcinoma”. A total of 1173 papers related to the focal treatment options were analyzed and only 45 of them related to the subject were included. There wasn’t a controlled trial dealing with the topic. American Urologic Association guidelines have accepted cryosurgical ablation of the prostate as a therapeutic option; however the high-intensity focused ultrasound is still considered as an experimental treatment option, although it has been developed as a minimally invasive procedure with reduced morbidity and potentially with the same therapeutic efficacy in comparison with the surgical or non surgical options. For patients meeting the variable criteria for regular follow up visits without intervention but experiencing anxiety with the feeling of losing active treatment options, focal therapies may be ideal alternatives. However, focal therapy options should be spared for patients with low to moderate risks. The radiologic and clinical stages should be below T2b and T2a, respectively. In addition, all candidates should be informed that the alternatives are considered as experimental and they may need an alternative treatment option in time. Focal therapy alternatives may be more realistic treatment options in the near future; however, well designed multicenter prospective randomized trials are required to provide evidence based data. |
OLGU SUNUMU VEYA SERISI | |
6. | Premenopozal bir kadında vulvar siringoma: Olgu sunumu Vulvar syringoma in a premenopausal woman: A case report Pelin Üstüner, Gülşah Balık, Hasan Güçer, Mehmet Kağıtcı, Şenol Şentürk, Işık Üstüner, Emine Seda Güvendağ Güvendoi: 10.5505/kjms.2015.07830 Sayfalar 25 - 27 Benign, premalign ve malign lezyonların geniș bir spektrumu vulvayı tutabilmektedir. Klinisyenin karșılaștığı sıkıntı normal varyantlar, benign bulgular ve potansiyel tehlikeli hastalıkları ayırt edebilmektir ve bu her zaman kolay değildir. Siringomalar ekrin ter bezlerinin benign neoplazileridir. Siringomalar sıklıkla alt göz kapağında ve yukarı malar bölgelerde görülmekte, daha az sıklıkta yukarı dudak, aksilla, ekstremiteler, kalçalar, göğüs veya karında olup vulva tutulumu nadirdir. Bu lezyonlar sıklıkla adolesan dönemine yakın kadınlarda görülür. Bu yazıda diğer vücut alanlarının tutulumu olmaksızın 47 yașındaki bir kadında tesadüfen tanı almıș bir vulvar siringoma olgusunu sunduk. Klinik prezentasyonları ve ilișkili semptomları gereği, vulvar siringomalar vulvanın herhangi bir șeffaf renkli veya pigmente olmayan papül ya da nodüllerinin, vulvar ağrı sendromunun ve vulvar pruritusun ayırıcı tanısında ele alınmalıdır. A wide spectrum of benign, premalignant, and malignant lesions may involve the vulva. The challenge facing the clinician is to differentiate normal variants, benign fi ndings, and potentially serious diseases, and this is not always easy. Syringomas are benign neoplasms of the eccrine sweat glands. They commonly occur in the lower eyelid and upper malar areas, appearing less frequently in the upper lip, axillae, extremities, buttocks, chest, abdomen, or thigh with the involvement of the vulva being rare. These lesions most often found in women around the time of adolescence. In this paper we present an incidentally diagnosed vulvar syringoma in a 47-year old female without any involvement of other parts of the body. Due to their clinical presentation and associated symptoms, vulvar syringomas should be considered in the differential diagnosis of any fl esh colored or non-pigmented papules and nodules of the vulva, vulvar pain syndrome, and pruritus vulva. |
7. | Travmatik İzole Levator Palpebra Süperior Kas Kesisi: Bir Olgu Sunumu Traumatic Isolated Levator Palpebrae Superioris Muscle Laceration: A Case Report Can Pamukcu, Sabit Kimyon, Alper Mete, Gülcihan Açış, Halil Hüseyin Çağataydoi: 10.5505/kjms.2015.03164 Sayfalar 28 - 30 Araba kazası sonrası 34 yașında bir erkek hasta acil servise getirildi. Tașınma sırasında, üst göz kapağı, frontal sinüs açık olduğu için dikilmiști. Bu yazıda, acil serviste basit genel muayene ile tanı ve uygun tedavi alan kraniyofasyal yaralanmalı bir erkek hastayı sunuyoruz. A 34 year-old man was brought to emergency room after a car accident. Left upper eyelid laceration was sutured during transport, because the frontal sinus was open. In this paper, we report a case of a man with craniofascial trauma diagnosed through a simple usual examination in the emergency room and received the proper interventions. |
8. | Glukoz-6-Fosfat Dehidrogenaz Eksikliği ve Talasemi Tașıyıcılığı Birlikteliğinde, Akut Hepatit-A Enfeksiyonunun Tetiklediği Anemi: Bir Olgu Sunumu Acute Hepatitis-A Infection Induced Anemia in Concurrence of Glucose-6-Phosphate Dehydrogenase Deficiency and Thalassemia Trait: A Case Report Zafer Bıçakcıdoi: 10.5505/kjms.2015.35582 Sayfalar 31 - 35 Talasemi ve glukoz-6-fosfat dehidrogenaz (G6PD) eksikliği hemolitik anemiye neden olan genetik bozukluklardır. Her iki hematolojik bozukluğun yüksek sıklıkta görüldüğü bölgelerde talasemi ile G6PD eksikliğinin birlikte kalıtımı bulunabilir. Bununla beraber, enfeksiyonların hem talasemide ve hem de G6PD eksikliğinde hemolizi tetiklediği bilinmektedir. Amacım; hemoliz tetiklemesini akut hepatit A (HAV) virüsü enfeksiyonun yaptığını düșündüğüm hem G6PD eksikliği ve hem de talasemi tașıyıcısı olan bir hastayı sunmaktır. Üç yașındaki erkek hastada, solukluk, sarılık, büyüme-gelișme geriliği ve hepatosplenomegali tespit edildi. Hastada anemi, retikülosit yüksekliği (%6), periferik yaymada hedef hücre, idrarda hemoglobin (+++), idrar mikroskobisinde eritrosit negatifliği vardı. Hastanın HbA2, HbA ve HbF oranları sırasıyla %4,20, %76,1 ve %19,7’ydi. Babanın HbA2’si yüksek (%5,03), annenin HbA2’si ise normal (%2,65) olarak bulundu. Hastanın beta-globulin geni DNA dizi analizinde heterozigot codon 15G/A mutasyonu tespit edildi. Sonuç olarak; hepatit A enfeksiyonu olan hastalarda anemi ve belirgin hiperbilirubinemi varsa intravasküler hemoliz düșünülmeli, hastalıkların birlikte kalıtımı ihtimaline karșı periferik yayma (eritrosit morfolojisi) ve idrar mikroskobisi ihmal edilmemelidir. Thalassemia and glucose-6-phosphate dehydrogenase (G6PD) deficiency are genetic disorders causing hemolytic anemia. Coinheritance of thalassemia and G6PD defi ciency can be present in regions where both hematological disorders have a high incidence. Infections may trigger hemolysis in both thalassemia and G6PD defi ciency. My aim is to present a patient with both G6PD deficiency and thalassemia trait where I believe the hemolysis was triggered by acute hepatitis A virus (HAV) infection. Pallor, jaundice, growth–development retardation and hepatosplenomegaly were found in a three-year-old male patient. Laboratory tests revealed anemia, reticulocyte elevation (6%), target cells in the peripheral smear, (+++) hemoglobin in the urine and no erythrocyte on urine microscopy. The patient’s HbA2, HbA and HbF2 ratios were 4.20%, 76.10% and 19.7%, respectively. The father’s HbA2 was high (5.03%) while the mother’s HbA2 was normal (2.65%). A heterozygous codon 15G/A mutation was found in the patient’s beta-globulin gene DNA sequence analysis. In conclusion, intravascular hemolysis and coinheritance of different disorders must be considered and peripheral smear (erythrocyte morphology) and urine microscopy should not be neglected if anemia and signifi cant hyperbilirubinemia are present in patients with hepatitis A infection. |
9. | Ağır Hipotiroidili Hastada Akut Batın: Bir olgu sunumu Acute abdomen in a patient with overt hypothyroidism: A case report Mehmet Aziret, Figen Datlı Özer, Funda Öztürk, Ali Cihat Yıldırım, Yavuz Daşdemirdoi: 10.5505/kjms.2015.30932 Sayfalar 36 - 40 Akut batın ve hipotiroidizm klinik pratikte sık rastlanan iki ayrı durumdur. Ancak hipotiroidinin eșlik ettiği akut batın sık rastlanmayan, multidisipliner yaklașım gerektiren zor bir durumdur. Bu yazıda ağır hipotiroidi ve akut apandisiti olan 69 yașındaki obez kadının sağaltımı sunuldu. Genel anestezi altında ameliyat edilen hasta postoperatif yoğun bakım ünitesi takibinden sonra taburcu edildi. Acute abdomen and hypothyroidism are two commonly encountered conditions in clinical practice, individually. However, simultaneous occurence of both is an infrequent and crucial condition which requires a multidisciplinary approach. We present the management of a 69 year-old, obese woman diagnosed with clinical symptoms of severe hypothyroidism and acute appendicitis. She was operated under general anesthesia and discharged from hospital after postoperative intensive care unit follow up. |
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı
Kafkas Tıp Bilimleri Dergisi Editörlüğü
Kars, Türkiye
Telefon: +90 474 225 11 92 - 93 Faks: +90 474 225 11 96
e-mail: edit.tipdergi@gmail.com