Cilt: 4 Sayı: 3 - 2014 | |
Özetleri Gizle | << Geri | |
ORIJINAL ARAŞTIRMA MAKALESI | |
1. | Eğitimin annelerin ev kazalarına yönelik güvenlik tedbirlerini tanılama yetilerine etkisi Effect of education on mothers' capability of identification of safety precautions of home accidents Cantürk Çapık, Ayşe Parlak Güroldoi: 10.5505/kjms.2014.65365 Sayfalar 87 - 94 AMAÇ Bu çalışma, 0-6 yaş arası çocuğa sahip annelere verilen planlı eğitimin, annelerin ev kazalarına yönelik güvenlik önlemlerini tanımlama düzeyine etkisini incelemek amacıyla yapıldı. YÖNTEM Çalışmada, ön test-son test kontrol gruplu deneysel tasarım kullanıldı. Çalışmanın verileri Şubat - Mayıs 2013 tarihleri arasında Kars il merkezinde bulunan 4 aile sağlığı merkezi bölgesine kayıtlı 160 anneden toplandı. Araştırma verileri aile tanıtım formu ve 0-6 yaş çocuklarda annelerin ev kazalarına yönelik güvenlik önlemlerini tanılama ölçeği kullanılarak toplandı. BULGULAR Çalışmadan önceki dönemde, deney grubunda 16 düşme (%18,6), 2 boğulma (%2,3), 4 kesi yarası (%4,7), kontrol grubunda ise 10 düşme (%13,5), 2 yanma (%2,7) vakası olmuştu. Deney grubunun ön test ölçek puan ortalamasının 176,16±11,36; kontrol grubunun ise 175,49±15,02 olduğu belirlendi ve iki grup birbirine benzerdi. Son testlerde deney grubunun ölçek puan ortalamasının 185,47±7,86’ya yükselirken, kontrol grubunun 177,22±2,00 olduğu belirlendi. Son testlerde deney grubu anlamlı olarak daha yüksek ölçek skoruna sahipti. SONUÇ Eğitim annelerin ev kazalarına yönelik güvenlik önlemlerini tanıma düzeyinde anlamlı artış sağlar. AIM The purpose of this study was to investigate the effect of planned training, provided for mothers with 0-6 year old children, on their identification of safety precautions for home accidents. METHODS The experimental design with pretest-posttest control group was used in the study. The data of the study was collected from 160 mothers who were registered to four family health centers in the city center of Kars, between February 2013 and May 2013. The data of the study was collected by using the family description form and Scale for Identification of the Safety Measures Taken by Mothers to Prevent Home Accidents in Children in the 0-6 Age Group. RESULTS Before the study; there were 16 falling (18.6%), 2 drowning (2.3%) and 4 cut wounds (4.7%) cases in the study group, and there were 10 falling (13.5%) and 2 burning (2.7%) cases in the control group. Pretest mean score of scales in the study and control groups were 176.16±11.36 and 175.49±15.02, respectively, and were not significantly different. The posttest mean score of of 185.47±7.86 in the study group was significantly higher than the value of 177.22±2.00 in the control group. CONCLUSION Education increases the mothers' identification capability of safety precautions for home accidents. |
TAM DERGI | |
2. | Kafkas Tıp Bilimleri Dergisi 2014; 4(3): 87-128. Kafkas Journal of Medical Sciences 2014; 4(3): 87-128. Kahraman ÜlkerSayfalar 87 - 128 Makale Özeti | Tam Metin PDF |
ORIJINAL ARAŞTIRMA MAKALESI | |
3. | Hepatit B ve Hepatit C Seroprevalansı: İzmir, Türkiye’de yapılan bir toplum temelli çalışma Seroprevalence of hepatitis B and hepatitis C: A community based study conducted in İzmir, Turkey Şükran Köse, Aliye Mandıracıoğlu, Gülsün Çavdar, Yıldız Ulu, Melda Türken, Ayhan Gözaydın, İlhan Gürbüz, Şenol Sarıavcı, Neşe Nohutçudoi: 10.5505/kjms.2014.21043 Sayfalar 95 - 101 AMAÇ İzmir, Türkiye’de hepatit B ve C virüsü enfeksiyonları seroprevalansı ve birlikte görülen risk faktörlerini belirlemek. YÖNTEM Bu toplum temelli çalışmada, randomize örnekleme yöntemiyle 2737 sağlıklı birey yer aldı. Serum örnekleri Elisa metoduyla HBsAg, Anti-HBs, Anti-HBc total ve Anti-HCV varlığını tespit için toplandı. Sosyo-demografik özellikler ve enfeksiyon için risk faktörü için veriler anket kullanılarak toplandı. BULGULAR HBsAg positivitesi %2,8 bulundu. Anti-HBs ve Anti-HBc total seropositivite oranları sırasıyla %32,4 and %31,4’dü. Anti-HCV positivitesi ise %0,3’dü. Okur yazar olmamak, hepatit geçirmiş olmak ve aile hikayesinde hepatit olması, İzmir’de hepatit seropozitifliği için risk faktörü olarak bulundu. Ancak, risk faktörleri HCV seropozitiflik oranını etkilemedi. SONUÇ İzmir’de HBV enfeksiyonu düşük orta derecede endemiktir. Sosyoekonomik ve çevresel risk faktörleri HBV enfeksiyonu için önemlidir. AIM To determine the sero-prevalence rate and associated risk factors of hepatitis B and C virus infections in İzmir, Turkey. METHODS In this community-based cross-sectional study, 2737 healthy individuals over 14 years of age were included using a random sampling method. Serum samples were collected to study the presence of HBsAg, Anti-HBs, Anti-HBc total and Anti-HCV using the ELISA method. Data dealing with the socio-demographic characteristics and the risk factors for the infections was collected with a questionnaire. RESULTS HBsAg positivity was found in 2.8%. Anti-HBs positivity and Anti-HBc total seropositivity were determined in 32.4% and 31.4%, respectively. Anti-HCV positivity was found in 0.3%. Illiteracy, previous hepatitis history, and family history of hepatitis were risk factors for HBsAg seropositivity in Izmir. However, the risk factors did not affect the seropositivity rate of HCV. CONCLUSION İzmir has a lower intermediate endemicity for HBV infection. Socioeconomic and environmental risk factors are important for HBV infection. |
4. | Lateral epikondilit tedavisinde plateletten zengin plazma ve steroid enjeksiyonlarının karşılaştırılması The comparison platelet-rich plasma and steroid injections for the treatment of lateral epicondylitis Ali Tufan Pehlivan, Ömer Polat, Süleyman Semih Dedeoğlu, Yunus İmren, Hasan Hüseyin Ceylandoi: 10.5505/kjms.2014.13007 Sayfalar 102 - 106 AMAÇ Lateral epikondilit tedavisinde kullanılan plateletten zengin plazma ve steroid enjeksiyonlarının karşılaştırmayı amaçladık. YÖNTEM Çalışmamızda 50 adet lateral epikondilit tanılı hasta yer aldı. İlk 25 hastaya plateletten zengin plazma, daha sonraki 25 hastaya steroid enjeksiyonu yapıldı. Hastalar 1. ve 3. ayda kontrole çağırılarak, Görsel Analog Skor ve Patient Rated Tenis Elbow Evaluation sistemlerine göre değerlendirildiler. Bulgular enjeksiyon öncesi değerler ile karşılaştırıldı. BULGULAR Her iki gruba ait birinci ve üçüncü ay sonu Görsel Analog Skor ve Patient Rated Tenis Elbow Evaluation değerleri enjeksiyon öncesi değerlere göre daha düşük tespit edildi. Birinci ayın sonundaki değerlerin steroit grubunda daha düşük olduğu görüldü. Üçüncü ayın sonunda, her iki grubun Görsel Analog Skor ve Patient Rated Tenis Elbow Evaluation değerleri arasında ise anlamlı fark bulunamadı (p>0,05). SONUÇ Lateral epikondilit tedavisinde kullanılan plateletten zengin plazma ve steroid enjeksiyonlarının etkinliği, birinci ayın sonunda steroit grubunda daha fazlayken, üçüncü ayın sonunda benzerdir. AIM We aimed to compare the use of platelet-rich plasma and steroid injections treatment of lateral epicondylitis. METHODS We analyzed 50 patients with the diagnosis of lateral epicondylitis. The first of 25 patients received steroid injection and second 25 received platelet-rich plasma. The participants were reevaluated in the following first and third months using the Visual Analog Score and Patient Rated Tennis Elbow Evaluation Scores. The results were compared with the initial values. RESULTS Both group’s Visual Analog Score and Patient Rated Tennis Elbow Evaluation Score values were found lower than the values before the injections. Although the results were lower in steroid group at the end of the first month, there wasn’t any significant difference between both group’s Visual Analog Score and Patient Rated Tennis Elbow Evaluation Score values at the end of the third month (p>0.05). CONCLUSION Although steroid injections seem better for the treatment of lateral epicondylitis at the end of first month, they have similar efficiency in comparison with platelet-rich plasma at the end of third month. |
5. | Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı Olan Hastalarda Pulmoner Hipertansiyon Sıklığı: Bir Prospektif Klinik Çalışma Prevalence of Pulmonary Hypertension in Patients with Chronic Obstructive Pulmonary Disease: A Prospective Clinical Study. Gökhan Perincek, Şeref Kul, İbrahim Kara, Osman Ufacıkdoi: 10.5505/kjms.2014.22932 Sayfalar 107 - 110 AMAÇ Kronik obstrüktif akciğer hastalığında evrelere göre pulmoner hipertansiyon sıklığını ve düzeyini belirlemek. YÖNTEM Çalışmaya, 2010 yılında kronik obstruktif akciğer hastalığı tanısı alan ve ek hastalığı olmayan 80 hasta alındı. Hastalar polikliniğe başvuru sırasına göre rastgele seçildi. Hastaların atak dışındaki rutin poliklinik kontrollerinde, solunum fonksiyon testleri ve ekokardiyografik incelemeleri yapıldı. Hastalar solunum fonksiyon testine göre dört evreye ayrıldı. Her evrede 20 hasta olacak şekilde düzenlendi. Yapılan ekokardiyografik incelemede, sol kalp fonksiyonlarında bozukluk saptanan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Elde edilen veriler SPSS 15 programına yüklendi ve istatistiksel analizleri yapıldı. BULGULAR Hastaların 18’i (%22,5) kadın, 62’si (%77,5) erkekti. Hastaların yaş ortalaması 58,6±13,9 yıl olarak saptandı. Tüm hastalar ele alındığında ortalama pulmoner arter basıncı 31,1±11,8 mmHg olarak tespit edildi. Kronik obstruktif akciğer hastalığı evrelemesine göre ortalama pulmoner arter basıncı evre birde 18,6±4,5 mmHg, evre ikide 26,7±5,2 mmHg, evre üçte 32,3±6,8 mmHg ve evre dörtte 46,8±6,5 mmHg olarak saptandı. Evre birde 5 hastada, evre ikide 15 hastada, evre üçte 18 ve evre dörtte tüm hastalarda pulmoner hipertansiyon saptandı. Evre iki, üç ve dört kronik obstruktif akciğer hastalığı olan hastalarda pulmoner arter basıncı evre birdeki hastalara göre anlamlı olarak daha yüksekti (p<0,001). SONUÇ İleri evre kronik obstruktif akciğer hastalığı olan hastalarda pulmoner hipertansiyon görülme riski belirgin olarak artmaktadır. AIM To determine the prevalence and the stage of pulmonary hypertension according to stages of chronic obstructive pulmonary disease. METHODS Eighty patients diagnosed with chronic obstructive pulmonary disease in 2010 and without an additional disease were included to the study. The patients were randomly selected in order of application to the clinic. Pulmonary function tests and echocardiographic examinations were performed during attack free routine controls. The patients were divided into four groups depending on the severity of the results of respiratory function tests. Each group consisted of 20 patients. The patients with abnormal left ventricular function demonstrated during echocardiographic examination were excluded. The obtained data were loaded to SPSS 15 program and statistical analysis was performed. RESULTS There were 18 (22.5%) female and 62 (77.5%) male patients. The mean age of patients was detected as 58.6±13.9. The mean pulmonary artery pressure of all the participants was 31.1±11.8 mmHg. The mean pulmonary artery pressure was 18.6±4.5 in stage 1, 26.7±5.2 in stage 2, 32.3±6.8 in stage 3 and 46.8±6.5 mmHg in stage 4 chronic obstructive pulmonary disease. Pulmonary hypertension was diagnosed in 5 patients with stage one, 15 patients with stage two, 18 patients with stage three and all 20 patients with stage four. The pulmonary artery pressures in stage two, three and four were significantly higher in comparison with the pressure in stage one (p˂0.001). CONCLUSION Risk of pulmonary hypertension significantly increases in patients with advanced stage of chronic obstructive pulmonary disease. |
6. | Ramazan orucu ve ileus Ramadan fasting and ileus İsmail Emre Gökce, Saygı Gülkan, Halil İbrahim Dural, Gülay Özgehan, Tezcan Akın, Bertan Küçük, İnanç İmamoğlu, Bülent Çağlar Bilgin, Hakan Güzel, Hülagü Kargıcıdoi: 10.5505/kjms.2014.66487 Sayfalar 111 - 114 AMAÇ Ramazan orucu, sindirim sisteminde peptik ülser hastalığı, volvulus, mezenter iskemide artış gibi birçok değişime neden olmaktadır. Çalışmamızda Ramazan orucunun ileus oluşumuna etkisini araştırmayı amaçladık. YÖNTEM Bu retrospektif çalışmada acil servise başvuran ve ileus tanısıyla opere edilen hastalar incelendi. Çalışmanın bağımsız değişkeni ramazan orucu tutup tutmamaktı. Yaş, cinsiyet, ameliyat tipi ve ameliyat sırasındaki bulgulardan oluşan bağımlı değişkenler karşılaştırıldılar. BULGULAR Çalışmada ortanca yaşı 51 (18-88) ve kadın erkek oranı 0,39 olan 579 hasta yer aldı. 50 ramazan ve 550 ramazan olmayan ay boyunca sırasıyla 49 ve 529 hasta ameliyat edilmişti. Çalışma bulguları ramazan orucuyla ilgili değildi (p=0.571). Ek olarak, obstrüktif kitle ve brid varlığı ve ileus tipi de Ramazan ile ilişkisizdi (p=0.969). SONUÇ Ramazan orucu ile acil ameliyatlarla sonuçlanan ileus gelişimi ilişkisiz gibi görülmektedir. INTRODUCTION Ramadan fasting increases the rates of various problems such as peptic ulcer, volvulus and mesenteric ischemia. In our study we aimed to analyze the effect of Ramadan fasting on ileus. METHODS In this retrospective study patients admitted to the emergency service and operated with the diagnosis of ileus were evaluated. Having a Ramadan fasting month or not was the independent variable of the study. The dependent variables including the age, gender, operation type and intraoperative findings were compared. RESULTS The study included 578 patients with a median age of 51 (18-88) and a female/male ratio of 0.39. A total of 49 and 529 patients were operated within 50 consecutive Ramadan and 550 non-Ramadan months, respectively. The study findings were not related with the Ramadan fasting status (p=0.571). In addition, presence of obstructive mass and brids, and the type of the ileus were not correlated with Ramadan (p=0.969). CONCLUSION Ramadan fasting seems unrelated with ileus resulting in emergency operations. |
7. | Motosiklet yaralanması sonrası acil servise başvuran hastaların incelenmesi Analysis of patients admitted to the emergency department following a motorcycle accident Hüküm Uzun, Hüseyin Narcıdoi: 10.5505/kjms.2014.62634 Sayfalar 115 - 117 AMAÇ Motosiklet kazası nedeniyle acil servise başvuran olguları, kazaya yol açan faktörleri ve uygulanan tedavileri incelemeyi amaçladık. YÖNTEM Bu prospektif çalışmada, Şubat-Temmuz 2009 tarihleri arasında yedi ay boyunca acil servisimize motosiklet kazası sonucu başvuran olgular incelendi. Her olgu için bir form dolduruldu. Form içeriğinde; yaş, cinsiyet gibi demografik verilerin yanında yaralının sürücü veya yolcu mu olduğu, kazanın oluş şekli, kazaya sebep olan sürücünün alkolü olup olmadığı, ehliyetinin olup olmadığı, kaza anındaki motosikletin hızı ve yaralılarda saptanan patolojiler yer aldı. Ek olarak yaralanma şiddet skoru tüm olgularda belirlendi. BULGULAR 59 motosiklet kazası sonucu travma geçiren 69 olgunun 62’si erkek 7’si kadındı. Yaş ortalaması 25.6±8.1 ve yaralanma şiddet skoru ortalama değeri 6.49±5,8 bulundu. Olguların 59’u sürücü ve 10’u yolcuydu. Kazaların %72,4’ünde başka bir araca çarpılmıştı. Yalnızca 30 olguda kask kullanımı saptandı. Hastaların %2,8’sinde alkol saptandı. 59 sürücüde 68 ve 10 yolcuda 14 yaralanma bölgesi saptandı. Yaralanmaların 57’si acil serviste ayaktan tedavi edilirken, 11 yaralanma olgusu yatırılarak tedavi edildi. Torakal yaralanması olan bir hasta kaybedildi. En sık ekstremite yaralanması saptanırken, onu takiben kafa travması yer aldı SONUÇ Motosiklet kazaları sıklıkla genç yaştaki erkekleri etkilemekte ve en sık ekstremite yaralanmaları meydana gelmektedir. AIM We aimed to evaluate the characteristics of motorcycle accident victims, factors leading to accidents and the treatment options. METHODS Motorcycle accident victims admitting to the emergency department of our hospital during the seven month period between February and July 2009 was evaluated in this prospective study. A standard preformed form was used for each victim. It questioned the parameters including age, sex, how the accident happened, the victim’s status as a rider or a passenger, helmet use status, alcohol intake, speed of the vehicle during the accident and injured sites. In addition An injury severity score was filled for each participant. RESULTS Of the 69 victims in 59 motorcycle accidents there were 62 male and 7 female. The mean age was 25.6 ± 8.1 and the mean injury severity score was 6.49±5.8. There were rider and passenger victims. In 72.4% of the cases the motorcycle crashed onto another vehicle. Only 30 victims were using helmet and 2.8% of the victims had drunken. There were 68 and 14 injury sites in 59 drivers and 10 in passengers, respectively. Of 69 victims 57 were treated in the emergency department without hospitalization; however 11 had to be hospitalized. We lost one patient with thoracic injury. Extremities injuries were the most frequently injured sites and followed by head injuries. CONCLUSION Young males are most commonly involved in motorcycle accidents and the extremities are most frequently injured organs. |
OLGU SUNUMU VEYA SERISI | |
8. | Obstrüktif olmayan dev gastric trikobezoar: Bir Rapunzel Sendromu olgusu Non-obstructive Giant Gastric Trichobezoar: A case of Rapunzel Syndrome Şener Balas, Oskay Kaya, Nurhan Fıstıkçıdoi: 10.5505/kjms.2014.46036 Sayfalar 118 - 120 Bezoarlar sindirilmemiş besinler ya da sindirilemeyen yabancı cisimlerin sindirim kanalında oluşturdukları yapılardır. Özellikle mental problemi olan hastalarda saç, tahta parçaları, taşlar vb. cisimler bezoar oluşturabilir. Gastrik veya intestinal bypass cerrahi geçirmiş hastalarda da gelişebilirler. Rapunzel Sendromu, Grimm Kardeşlerin masalından esinlenerek trikobezoar ve bundan sarkan saç kuyruğu ve buna bağlı olarak gelişen obstrüksiyon olgularını tanımlar. Bu yazıda, obstrüksiyon ve kilo kaybına yol açmadan büyümüş bir trikobezoar olgusunu sunmayı amaçladık. Bezoars are resulted from undigested foods or indigestible foreign materials passed into the gastrointestinal canal. Particularly, mentally ill patients eating foreign materials such as hair, wood or stones have bezoars. In addition, patients with gastric or intestinal bypass surgery may have bezoars. Rapunzel Syndrome is inspired from the tales of Grimm Brothers and constitutes a trichobezoar and a ball of hair hanging down and caus surgery anding obstruction. We presented a giant gastric trichobezoar case without obstruction and weight loss. |
9. | Bir süt çocuğunda duodenal bulbusun segmentel dilatasyonunun başarılı medikal tedavisi Successful medical treatment of segmental dilatation of duodenal bulb in an infant Banu Aydın, Dilek Dilli, Selim Gökçe, Serdar Beken, Ayşegül Zenciroğlu, Nurullah Okumuşdoi: 10.5505/kjms.2014.83703 Sayfalar 121 - 123 İnfantlarda kusma birçok hastalığın seyri sırasında ya da gastroösefageal bileşkenin yetersizliği sonucu ortaya çıkabilir. Segmental bulbus dilatasyonu çok nadir görülen bir gastrointestinal sistem patolojisidir ve motilite bozukluğu yaparak veya gastroösefageal reflüye yol açarak kusmayı tetikleyebilir. Bu yazıda; yenidoğan döneminde inatçı kusmaları başlayan ve endoskopi ile motilite azalmasına neden olan bir segmental duodenal bulbus dilatasyonlu olgu sunulmuştur. Literatürde bildirilmiş diğer olgulardan farklı olarak, bu durum başarı ile tedavi edilmiştir. Infants’ vomiting may result from an inefficaciously functioning gastroesophageal junction or it may be associated with numerous serious diseases. Segmental bulbus dilatation of duodenum is a very rare gastrointestinal system pathology that can trigger vomiting by causing either motility disorder or gastroesophageal reflux. In the case here presented, endoscopic examination showed a severely dilated bulbus duodeni with decreased motility. In contrast with the previous cases reported in literature, the condition was treated medically with success |
10. | Karotiko-kavernöz fistüle bağlı geçici kranyal sinir paralizileri Temporary cranial nerve paralysis due to carotid cavernous fistula Halil Hüseyin Çağatay, Metin Ekinci, Yaran Koban, Zeliha Yazar, Özlem Daraman, Şeyho Cem Yücetaş, Ali Bulgan, Şükrü Oğuzdoi: 10.5505/kjms.2014.52523 Sayfalar 124 - 128 Karotiko-kavernöz fistüller, karotis arter sistemi ile kavernöz sinüs arasındaki hayatı tehdit edebilecek anormal vasküler şantlardır. Genellikle direk ve indirek olarak sınıflandırılırlar. Etyolojilerinde sıklıkla travma, rüptüre karotid arter anevrizması, karotid arter diseksiyonu yer almakta veya iyatrojenik olabilmektedir. Endovasküler teknikler ilk seçenek tedavi metodlarıdır. Transarteriyel ayrılabilir balon yerleştirilmesi iyi bilinen bir tedavi yöntemidir. Burada, bir karotikokavernöz fistül olgusu sunuyor ve güncel literatür eşliğinde karotiko kavernöz fistülün etiyoloji, tanı, potansiyel komplikasyonları ve tedavi seçeneklerini tartışıyoruz. Carotid cavernous fistulas are abnormal vascular shunts between the carotid artery system and the cavernous sinus, which may result in life threatening conditions. Carotid cavernous fistulas are usually classified as direct or indirect. The etiologies of direct carotid cavernous fistulas are frequently trauma, ruptured cavernous carotid artery aneurysm, arterial dissection or iatrogenic causes. Endovascular treatment techniques are the first choice for treatment. Embolization of a direct carotid cavernous fistula by transarterial balloon detachment is a well known treatment procedure. Herein, we present a case of carotid cavernous fistula and discuss its etiology, diagnosis, potential complications and treatment choices in the light of the current literature. |
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı
Kafkas Tıp Bilimleri Dergisi Editörlüğü
Kars, Türkiye
Telefon: +90 474 225 11 92 - 93 Faks: +90 474 225 11 96
e-mail: edit.tipdergi@gmail.com