Kafkas J Med Sci: 4 (2)
Cilt: 4  Sayı: 2 - 2014
Özetleri Gizle | << Geri
ORIJINAL ARAŞTIRMA MAKALESI
1.
Lomber Mikrodiskektomi Esnasında Aksesuar Root ve Dural Yaralanma Sıklığı
Accessory Nerve Root and associated dural injury incidences encountered during lumbar microdiscectomy performed for lumbar disc hernias
Şeyho Cem Yücetaş, Can Hakan Yıldırım, Mehmet Bülent Balioğlu, Yusuf Ehi, Ahmet Faruk Soran, Aytaç Akbaşak
doi: 10.5505/kjms.2014.83702  Sayfalar 45 - 50
AMAÇ:
Çalıșmadaki amacımız lomber mikrodiskektomi girișimleri sırasında intraoperatif olarak karșılașılan aksesuar sinir kökü görülme ve yerleșim yeri sıklığı sonuçlarımızı sunmak ve aksesuar root varlığına ilișkin bulgulara dikkat çekmektir.
YÖNTEM:
Bu çalıșma Nisan 2010 ile Ağustos 2013 tarihleri arasında mikrodisektomi yöntemiyle opere olan, üç merkezdeki hastaların (N=820) kayıtlarının retrospektif olarak incelenmesiyle yapıldı. Çalıșmaya nörolojik ve radyolojik muayeneler sonucu operasyon endikasyonu konulan olgular dahil edildi. Çalıșmada aksesuar sinir kökü anomalisi ve buna bağlı dura veya sinir kökü yaralanma oranları incelendi. Cinsiyet, aksesuar sinir kökü ve dura yaralanması varlığı, diğer değișkenleri incelemek üzere bağımsız değișkenler olarak kullanıldı.
BULGULAR:
Lomber aksesuar sinir kökü anomalisi opere edilen 820 hastanın 22’sinde (%3) tespit edildi. L4-5 disk hernisi formasyonunda en çok rastlanan seviye olup, ikincisi ise L5-S1 seviyesiydi. Disk hernisinin sağ ya da sol tarafta olması, hiçbir seviyede dikkate değer bir farklılık olușturmamıștır (p>0,05). Aksesuar sinir köklerinin en sık rastlanıldığı yerleșim yeri L5-S1 boșluğu olmuștur ve ikinci olarak L4-5 gelmektedir. Ancak aksesuar sinir köklerinin sağ ya da sol tarafta yerleșim sıklığı, hiçbir lomber disk seviyesinde farklı olmamıștır (p>0,05). Aksesuar sinir kökü varlığı, dura yaralanması ihtimalini arttırmıștır. Aksesuar sinir kökü varlığından bağımsız olarak cinsiyetin kadın olması, dura yaralanmalarında bir risk faktörü olmuștur.
SONUÇ:
Aksesuar sinir kökü en sık L5-S1 disk aralığındadır. Aksesuar kökün varlığı, dura yaralanması ihtimalini arttırmaktadır. Ayrıca cinsiyetin kadın olması, dura yaralanmaları için bağımsız bir risk faktörüdür.
AIM:
We aimed to find the incidence of accessory nerve roots and their respective sites encountered intraoperatively during lumbar microdiscectomy operations, and to draw attention to the findings associated with the presence of accessory nerve roots.
METHODS:
This study was conducted by retrospective analysis of the records of patients (N=820) who were operated by the method of microdiscectomy in three medical centers between April 2010 and August 2013. Cases that indicated surgery upon neurological and radiological examinations were included in the study. In the study, accessory nerve root abnormalities and the related dural tears or nerve root injuries were assessed. The variables of sex, presence of accessory roots and dural injury were used as independent variables to analyze the other variables.
RESULTS:
Accessory nerve root anomaly was detected in 22 (3%) of 820 operated patients. L4-5 was the most frequent level for hernia formation and followed by L5-S1 level. The hernia side, as right or left, did not signifi cantly differ at any level (p>0.05). L5-S1 space was the most frequent site for accessory nerve roots and followed by L4-5 space. However, the frequency of right or left side location of the accessory nerve roots were not different at any lumbar disc level (p>0.05). The presence of an accessory nerve root increased the chance of dural tear injury. Female gender, independent from the presence of an accessory nerve root, was a risk factor for dural tear injury.
CONCLUSION:
The accessory nerve root is most frequently observed at the L5-S1 disc level and its presence increases the chance of dural injury. In addition, female gender is an independent risk factor for dural injury.

TAM DERGI
2.
Kafkas Tıp Bilimleri Dergisi 2014; 4 (2): 45-86.
Kafkas Journal of Medical Sciences 2014; 4 (2): 45-86.
Kahraman Ülker
Sayfalar 45 - 86
Makale Özeti | Tam Metin PDF

ORIJINAL ARAŞTIRMA MAKALESI
3.
Kardiyovasküler kısıtlılık ve semptomlar profilinin yaşam kalitesi, anksiyete ve depresyon skalaları ile ilişkisi
Correlation of cardiovascular limitations and symptoms profile with the quality of life, anxiety and depression scales
Derya Özcanlı Atik, Sezgi Çınar
doi: 10.5505/kjms.2014.28863  Sayfalar 51 - 56
AMAÇ:
Çalıșmamızın amacı, akut koroner sendromlar sonrası hastaların kısıtlılık ve semptomları ile yașam kalitesi, anksiyete ve depresyon düzeyleri arasında ilișki olup olmadığını belirlemektir.
YÖNTEM:
Araștırmanın evrenini, Kahmanmaraș Devlet Hastanesi kardiyoloji kliniğine bașvurarak tedavi gören akut koroner sendrom geçirmiș 245 hasta olușturdu. Veriler Kardiyovasküler Kısıtlılık ve Semptomlar Profili, Yașam Kalitesi, Anksiyete ve Depresyon Ölçekleri ile toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde, yüzdeler, ortalamalar, Pearson ve Spearman korelasyon analizleri kullanıldı.
BULGULAR:
Hastaların yaș ortalamasının 60.58±11.81 yıl, çoğunluğunun erkek (%68.6) ve %56.3’ünün akut miyokart infarktüsü geçirdiği belirlendi. Hastaların; fiziksel ve sosyal fonksiyonda (16.64±4.46) orta düzeyde, kadınlara özgü ev içi faaliyetlerinde (3.05±1.41) ve erkeklere özgü ev içi faaliyetlerinde (3.23±1.40) hafif düzeyde kısıtlılık yașadıkları, kaygı düzeylerinin orta derecede olduğu (8.65±2.63) belirlendi. Kısıtlılık ve semptomlar ile yașam kalitesi, anksiyete ve depresyon parametreleri arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyonlar bulundu.
SONUÇ:
Akut koroner sendromlar sonrası hastaların yașadıkları kısıtlılık ve semptomlar, yașam kalitesi, anksiyete ve depresyon düzeyleri üzerine etkilidir.
AIM:
The aim of our study was to determine the relationship between patients’ limitations and symptoms after acute coronary syndromes and quality of life, anxiety and depression levels.
METHODS:
The universe of the research consisted of 245 patients who applied to the cardiology clinic of Kahramanmaraș State Hospital and who received treatment. Data were collected by using the Cardiovascular Limitations and Symptoms Profi le, and the Quality of Life, Anxiety and Depression Scales. Percentage, mean, Pearson and Spearman correlation analyses were used during data assessment.
RESULTS:
The mean of the patients’ age was 60.58±11.81 years, 68.6% of the patients were male, and 56.3% had experienced acute myocardial infarction. The patients experienced moderate level of limitations in physical and social functions (16.64±4.46), minor level of limitations in activities within the home (women: 3.05±1.41; men: 3.23±1.40), and moderate level of concerns (8.65±2.63). Statistically significant correlations were found between limitations and symptoms, and the parameters of quality of life, anxiety and depression.
CONCLUSION:
The limitations and symptoms of the patients experienced after acute coronary syndromes are affective on quality of life, anxiety and depression.

4.
Parotid kitlelerinin değerlendirilmesinde ince iğne aspirasyon biyopsisi ile histopatolojinin karşılaştırılması
Comparison of fine needle aspiration biopsy and histopathology in the evaluation of parotid masses
Ali Osman Özbey, Fatih Bora, Ahmet Kutluhan, Mahmut Duymuş, Kazım Bozdemir
doi: 10.5505/kjms.2014.96658  Sayfalar 57 - 61
AMAÇ:
Parotis kitlelerinde postoperatif histopatolojik sonuçlar referans alınarak ince iğne aspirasyon biyopsisinin (İİAB) tanısal değerini belirlemek.
YÖNTEM:
Çalıșmaya Ankara Atatürk Eğitim ve Araștırma Hastanesi 1. Kulak-Burun-Boğaz kliniği tarafından yapılan 33 parotidektomi spesimeninin histopatolojik tanısı ve İİAB sonuçları dahil edildi.
BULGULAR:
Postoperatif patoloji sonuçları referans alındığında benign ve malign ayrımında İİAB nin duyarlılık, özgüllük, doğru tahmin değeri (PPV-pozitif prediktif value), yanlıș tahmin değeri (NPVnegatif prediktif value) ve yararlılık oranı sırası ile 4/5 (%80), 27/28 (%96,4), 4/5 (%80), 27/28 (%96,4), 31/33 (%93,9) olarak hesaplandı.
SONUÇ:
İİAB parotis kitlelerinde kolay uygulanan, çabuk ve güvenilir sonuç veren, duyarlılık ve özgüllüğü yüksek, ucuz ve risksiz erken tanı yöntemidir. Çalıșmamızda bulunan yüksek duyarlılık ve özgüllük değerleri literatür verileri ile korelasyon göstermektedir.
AIM:
To determine the diagnostic value of fi ne needle aspiration biopsy (FNAB) of parotid masses in the basis of postoperative histopathological results.
METHODS:
The study was conducted in Ankara Atatürk Training and Research Hospital fi rst Otolaryngology clinics. Thirty-three parotidectomy specimens and FNAB results were included.
RESULTS:
FNAB sensitivity, specifi city, positive predictive value (PPV), negative predictive value (NPV) were calculated as 4/5 (80%), 27/28 (96.4%), 4/5 (80%), 27/28 (96.4%), 31/33 (93.9%), respectively in the basis of postoperative benign and malign pathology results.
CONCLUSION:
FNAB is an easy, quick, highly specifi c and sensitive, cheap and reliable diagnostic technique for parotis masses.
In our study, the high sensitivity and specifi city values were correlated
with literature data.

5.
Ameliyat sonrası ağrı yönetiminde nitelik değişimi: İki peryodunun karşılaştırılması
Quality changes in postoperative pain management: Comparison of two periods
Elif Dirimeşe, Meryem Yavuz, Yasemin Altınbaş
doi: 10.5505/kjms.2014.29200  Sayfalar 62 - 68
AMAÇ:
Aynı sağlık kurulușunda beș yıllık süre içerisinde ameliyat sonrası ağrı sağaltımındaki değișimleri belirlemektir.
YÖNTEM:
Bu gözlemsel çalıșma Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nin Genel Cerrahi ve Kalp Damar Cerrahisi kliniklerinde yapıldı. Örneklem sırasıyla 2008 ve 20013 yıllarında ameliyat olan 103 ve 96 hastayı içerdi. Veriler ameliyat sonrası ikinci günde yüz yüze görüșme ile bir anket formu kullanılarak toplandı. İki zaman aralığının verileri uygun yöntemlerle karșılaștırıldı ve incelendi. BULGULAR:
Katılımcıların yaș ortalamaları 2008 ve 2013’te sırasıyla 57.34 ± 12.35 ve 51.9 ± 15.76’ydı. En düșük ağrı skoru ve görüșme anındaki ağrı skoru sırasıyla 2,1’den 2,3’e ve 2’den 2,6’ya yükselse de, çalıșma süresince olușan değișiklik anlamlı değildi (p>0,05). Ancak, ağrı sağaltımı yönteminden memnuniyet 8,6’dan 6,9’a düșmüștü (p<0.01). Ağrı sağaltımı kalite izlemi anketi skorları 2013’te daha düșüktü, ancak fark anlamlı değildi. Dürüstlük, iletișim, girișim ve çevre skorları sırasıyla 16,2’den 15,9’a, 13,6’dan 13,5’e, 7,2’den 6,1’e ve 25,4’den 23,6’ya düșmüștü, ancak değișimler anlamlı değildi (p>0,05).
SONUÇ:
Ameliyat sonrası ağrı sağaltımının kalitesi artmamıș gibi görünmektedir ve beș yıllık bir dönemde hastalar aynı seviyede ağrı hissetmektedir. Ancak, hastalar daha fazla memnuniyetsizlik ifade
etmektedir.
AIM:
To evaluate the changes in the quality of postoperative pain management in five years time in the same health institute.
METHODS:
This observational study was conducted in the General Surgery and Cardiovascular Surgery clinics of Ege University School of Medicine. The sample included 103 and 96 patients operated in 2008 and 2013, respectively. Data was collected by using a questionnaire with face to face interview in the second post-operative day. The data of the two time periods was compared and analyzed appropriately.
RESULTS:
Mean age of the participants was 57.34 ± 12.35 and 51.9 ± 15.76 years in 2008 and 2013, respectively. Although the minimum pain score and the pain score during interview increased from 2.1 to 2.3 and from 2 to 2.6, respectively, the change between two study years was not significant (p>0.05). However, satisfaction from the pain management regime decreased from 8.6 to 6.9 (p<0.01). Pain management quality monitoring survey scores were lower in 2013; however the differences were not significant. Honesty, communication, intervention and environment scores decreased from 16.2 to 15.9, from 13.6 to 13.5, from 7.2 to 6.1, and from 25.4 to 23.6, respectively, however the changes were not significant (p>0.05).
CONCLUSION:
It seems that the quality of pain management has not been improved and patients experience same levels of pain over a period of fi ve years. However, they express more dissatisfaction.

DERLEME
6.
Non-invazif Ventilasyonun Abdominal Ve Torasik Cerrahi Sonrası Profilaktik Kullanımı
Prophylactic Use Of Non-invasive Ventilation After Abdominal And Thoracic Surgery
Ayşe Nur Yeksan, Cafer Mutlu Sarıkaş, Ürfettin Hüseyinoğlu, Sadık Avşar
doi: 10.5505/kjms.2014.48569  Sayfalar 69 - 74
Tüm cerrahi girișimler kaçınılmaz olarak bazı solunumsal değișikliklere sebep olur. Postoperatif akciğer komplikasyonları hastanede kalım süresi, mortalite ve morbiditeyi arttırırlar ve hala önemli klinik pratik sorunlardır. Bugünlerde, non-invazif ventilasyon kullanımı sıktır ve bir kullanımı da postoperatif akciğer komplikasyonları önlemektir. Toraks ve karın cerrahileri akciğer komplikasyonları açısından yüksek riske sahiptirler. Bunun için, karın ve toraks cerrahisinde koruyucu non-invazif ventilasyonun sonuçlarını incelemek için bir sistematik derleme sunmayı amaçladık.
All types of surgeries inevitably cause some sort of respiratory alterations. Postoperative pulmonary complications increase hospital stay, morbidity and mortality and are still significant problems in clinical practice. Nowadays, non-invasive ventilation is in common use and one of its uses is to prevent postoperative pulmonary complications. Thoracic and abdominal surgeries have high risks for pulmonary complications. Thus, we aimed to present a systematic review to analyze the results of prophylactic non-invasive ventilation use after abdominal and thoracic surgeries.

OLGU SUNUMU VEYA SERISI
7.
Perkütan nefrolitotomi sonrasında nefrostomi hattında transizyonel hücreli karsinom rekürrensi
Transitional cell carcinoma recurrence in the nephrostomy tract after percutaneous nephrolithotomy
Mustafa Sofikerim, Mert Ali Karadağ, Emrecan Akınsal, Fikret Halis
doi: 10.5505/kjms.2014.73645  Sayfalar 75 - 78
Üst üriner sistem tümörlerinin perkütan yöntemle tedavisinde, nefrostomi hattına tümör ekilmesi potansiyel bir risktir. Literatürde, az sayıda olgu bildirilmiștir. Bu yayında, perkütan nefrolitotomi sonrasında, nefrostomi hattına tümör ekilen bir olgu sunduk.
Local seeding of the nephrostomy tract has been theorized as a potential risk of percutaneous management of upper urinary tract tumors. Few cases of nephrostomy tract seeding have been reported. We report a case of nephrostomy tract tumor seeding after percutaneous nephrolithotomy.

8.
Dalağın travmatik olmayan psödokisti: Bir olgu sunumu
Non-traumatic pseudocyst of the spleen: A case report
Metin Şenol, Hakan Özdemir, İbrahim Tayfun Şahiner, Zehra Ünal Özdemir
doi: 10.5505/kjms.2014.24008  Sayfalar 79 - 83
Cerrahi pratikte dalak kistleri nadir görülürler ve çoğu da parazitik kistlerdir (hidatit kist). Parazitik olmayan kistler gerçek ve yalancı kistler (psödokist) olarak sınıfl andırılırlar. Psödokistler genellikle dalaktaki travma ya da kanamaya ikincildirler. Dalaktaki hematomun organizasyonunun son basamağı olduklarına inanılırlar ve operasyon öncesi hidatit kistten güçlükle ayırt edilebilirler. Belirti veren, özellikle 5 cm’den büyük kistlerin tedavi seçeneği cerrahidir. Bu yazıda, 32 yașındaki bir erkekteki 12 cm’lik dalak kistini sunuyoruz. Laparotomi ile total splenektomi sonrası yapılan patolojik incelemede dalak psödokisti tanısı konuldu. Ancak, hastanın tıbbi geçmișinde belirgin bir özellik ve travma öyküsü yoktu.
Splenic cysts are seen rarely in surgical practice and most of them are parasitic cysts (hydatid cyst). Non-parasitic cysts are classifi ed as true and false cysts (pseudocyst). Pseudocysts are usually secondary to trauma or hemorrhage of spleen. They are believed to be the fi nal stage of organization of an intra-splenic hematoma and are hardly differentiated from hydatid cyst preoperatively. Surgery is the treatment of choice in symptomatic cysts, particularly with a diameter of larger than 5 cm. In this paper, we present a 12 cm splenic cyst of a 32-year-old male. Pathological examination after total splenectomy via laparotomy revealed splenic pseudocyst. However, the medical history of the patient was unremarkable and there wasn’t any history of trauma.

9.
Diskret papüler liken miksödematöz: Bir olgu sunumu
Discrete papular lichen myxoedematosus: A case report
Fatma Pelin Cengiz
doi: 10.5505/kjms.2014.04706  Sayfalar 84 - 86
Liken miksödematöz, dermal müsin depolanmasından dolayı likenoid papüllerle karakterize olan nadir görülen, kronik bir hastalıktır. Diskret papüler müsinoz lokalize formun nadir görülen bir alt tipidir. Burada, sırtının üst kısmında asemptomatik, beyaz renkli papülleri olan 49 yașında kadın hastayı sunuyoruz. Sırtın üst kısmındaki papülden alınan cilt biyopsisi, Alsian mavisi boyama sonrasında müsin depolanmasını gösterdi.
Lichen myxoedematosus is an uncommon, chronic disorder characterized by lichenoid papules due to dermal mucin deposition. Discrete papular mucinosis is a rare subtype of the localized form. Herein, we report a 49-year-old woman with asymptomatic, whitecoloured papules on her upper back. A skin biopsy from a papule on her upper back demonstrated dermal mucin deposition after alcian blue staining.

 

Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.


Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı Kafkas Tıp Bilimleri Dergisi Editörlüğü
Kars, Türkiye    

Telefon: +90 474 225 11 92 - 93                                    Faks: +90 474 225 11 96

e-mail: edit.tipdergi@gmail.com

Yukarı Git